Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektub | 440
(390-463)

Elcevab: Yanlışsınız ve aldanmışsınız veya aldatıyorsunuz. Çünkü: Avrupa, dînine mutaassıbdır. Hatta bir âdi Bulgar’a veya bir neferi İngiliz’e veya bir serseri Fransız’a “Sarık sar. Sarmazsan hapse atılacaksın!” denilse, taassubları muktezasınca diyecek: “Hapse değil, öldürseniz bile, dînime ve milliyetime bu hakareti yapmayacağım!”

Hem tarih şâhiddir ki: Ehli İslâm ne vakit dinine tam temessük etmiş ise, o zamana nisbeten terakki etmiş. Ne vakit salâbeti terketmişse, tedenni etmiş. Hıristiyanlık ise, bilakistir. Bu da, mühim bir farkı esasîden neş’et etmiş.

Hem İslâmiyet, sâir dinlere kıyas edilmez. Bir müslüman İslâmiyetten çıksa ve dînini terketse, daha hiçbir peygamberi kabûl edemez; belki Cenâbı Hakk’ı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şey’i tanımaz; belki kendinde kemâlâta medâr olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için İslâmiyet nazarında, harbî kâfirin hakkı hayatı var. Hariçte olsa musalaha etse, dâhilde olsa cizye verse; İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakkı hayatı yoktur. Çünkü; vicdanı tefessüh eder, hayatı içtimâîyeye bir zehir hükmüne geçer. Halbuki Hıristiyanın bir dinsizi, yine hayatı içtimâîyeye nâfi’ bir vaziyette kalabilir. Ba’zı mukaddesatı kabûl eder ve ba’zı peygamberlere inanabilir ve Cenâbı Hakk’ı bir cihette tasdik edebilir.

Acaba bu ehli bid’a ve doğrusu ehli ilhad, bu dinsizlikte hangi menfaati buluyorlar? Eğer idâre ve âsâyişi düşünüyorlarsa; Allah’ı bilmeyen dinsiz on serserinin idâresi ve şerlerini def’etmesi, bin ehli diyanetin idaresinden daha müşkildir. Eğer terakkiyi düşünüyorlarsa; öyle dinsizler idârei hükümete muzır oldukları gibi, terakkiye dahi ma’nidirler. Terakki ve ticaretin esası olan emniyet ve asayişi kırıyorlar. Doğrusu onlar, meslekçe tahribatçıdırlar. Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saâdet-i hayatiyeyi beklesin. Böyle ahmaklardan mühim bir mevkii işgal eden birisi demiş ki: “Biz, Allah Allah diye diye geri kaldık. Avrupa, top tüfek diye diye ileri gitti.”

“Cevab-ül ahmakis sükût” kaidesince, böylelere karşı cevab sükûttur. Fakat ba’zı ahmakların arkasında bedbaht âkıller bulunduğundan deriz ki:

Ey biçâreler! Bu dünya bir misafirhânedir. Her günde otuz bin şa hid, cenazeleriyle “El-mevtü hak” hükmünü imza ediyorlar ve o da’vaya şehadet ediyorlar. Ölümü öldürebilir misiniz? Bu şahidleri tekzib edebilir misiniz? Mâdem edemiyorsunuz; mevt, Allah Allah dedirtir.

Dinle
-