Tılsımlar Mecmuası | Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı Mukaddeme | 57
(47-64)
Elele verip, bir intizam ile çalışırlar. Başbaşa verip, zevilha-yata hizmet ederler. Omuz-omuza verip bir gayeye müteveccihen bir Müdebbir-i Hakîm'e itaat ederler. Evet Güneş ve Aydan, gece ve gündüzden, kış ve yazdan tut, tâ nebatatın, muhtaç ve aç hayvanların imdadına gelmelerinde ve hayvanların zaif, şerif insanların imdadına koşmalarında, hattâ mevadd-ı gıdâiyyenin lâtif, nahif yavruların ve meyvelerin imdadına uçmalarında, tâ zerratı taamiyyenin hüceyrat-ı beden imdadına geçmelerinde câri olan bir düstur-u teavünle hare-ketleri, bütün bütün kör olmıyana gösteriyorlar ki; gayet kerîm birtek Mürebbi'nin kuvvetiyle, gayet Hakîm birtek Müdebbir'in emriyle hareket ediyorlar.
İşte şu kâinat içinde câri olan bu tesanüd, bu teâvün, bu tecâvüb, bu teânuk, bu musahhariyet, bu intizam, birtek Müdebbir'in tertibiyle idare edildiklerine ve birtek Mürebbî'nin tedbiriyle sevk edildiklerine kat'iyyen şehadet etmekle beraber; şu bilbedâhe san'at-ı eşyada görünen hikmet-i âmme içindeki inayet-i tâmme ve o inayet içinde parlayan rahmet-i vâsia ve o rahmet üstünde serilen ve rızka muhtaç herbir zîhayata onun hâcetine lâyık bir tarzda iâşe etmek için serpilen erzak ve iâşe-i umumî, öyle parlak bir Hâtem-i tevhiddir ki, bütün bütün aklı sönmiyen anlar ve bütün bütün kör olmıyan görür. Evet, kasd ve şuur ve iradeyi gösteren bir perde-i hikmet, umum kâinatı kaplamış ve o perde-i hikmet üstünde lütuf ve tezyin ve tahsin ve ihsanı gösteren bir perde-i inayet serilmiştir ve o müzeyyen perde-i inayet üstünde kendini sevdirmek ve tanıttırmak, in'am ve ikram etmek lem'alarını gösteren bir hulle-i rahmet, kâinatı içine almıştır ve o münevver perde-i rahmet-i âmme üstüne serilen ve terahhumu ve ihsan ve ikramı ve kemâl-i şefkat ve hüsn-ü terbiyeyi ve lütf-u Rubûbiyyeti gösteren bir sofra-i erzak-ı umumiye dizilmiştir.
Evet, şu mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar; ferdler olsun neviler olsun, küçük olsun, büyük olsun, semerat ve gayatla ve faideler ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten muhteşem bir gömlek giydirilmiş ve o hikmet-nümâ suret gömleği üstünde lütuf ve ihsan çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inayet her şeyin kametine göre biçilmiş ve o müzeyyen hulle-i inayet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in'am lem'alariyle münevver, rahmet nişanları takılmış ve o münevver ve murassa nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin yüzünde bütün zevilhayatın taifelerine kâfi, bütün hâcetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumî kurulmuştur. İşte şu iş, Güneş gibi âşikâre, nihayetsiz Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzak bir Zât-ı Zülcemâl'e işaret edip gösteriyor.
Ses Yok