Tılsımlar Mecmuası | Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı Mukaddeme | 55
(47-64)
Nakkaş-ı Ezelî, zeminin yüzünde yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvanatın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zâhir ve bâhir parlak bir sikke-i tevhiddir. Evet, bahar mevsiminde ölmüş arzın ihyası içinde, üçyüzbin haşrin nümunelerini kemal-i intizam ile îcad etmek ve Arzın sahifesinde birbiri içinde üçyüzbin muhtelif envâın efradını hatasız ve sehivsiz, galatsız, noksansız, gayet mevzun, manzum, gayet muntazam ve mükemmel bir surette yazmak, elbette nihayetsiz bir kudrete ve muhit bir ilme ve kâinatı idare edecek bir iradeye mâlik bir Zât-ı Zülcelâl'in, bir Kadîr-i Zülkemâl'in ve bir Hakîm-i Zülcemâl'in sikke-i mahsusası olduğunu zerre mikdar şuuru bulunanın derketmesi lâzım gelir. Kur’ân-ı Hakîm ferman ediyor ki:

فَانْظُرْ اِلَى اَثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْىِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذَالِكَ لَمُحْيى الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ

Evet, zeminin diriltilmesinde, üç yüz bin haşrin nümunelerini, birkaç gün zarfında yapan, gösteren Kudret-i Fâtıraya; elbette insanın haşri ona göre kolay gelir. Meselâ: Gelincik dağını ve Süphan dağını bir işaretle kaldıran bir Zât-ı Mu'ciznümâya, “Şu dereden, yolumuzu kapayan şu koca taşı kaldırabilir misin?” denilir mi? Öyle de: Gök ve dağ ve yeri altı günde îcad eden ve onları vakit-bevakit doldurup boşaltan bir Kadîr-i Hakîm'e, bir Kerîm-i Rahîm'e: “Ebed tarafından ihzar edilip serilmiş, kendi ziyafetine gidecek yolumuzu seddeden şu toprak tabakasını üstümüzden kaldırabilir misin? Yeri düzeltip bizi ondan geçirebilir misin? ” İstib'âd suretinde söylenir mi!
Şu zeminin yüzünde yaz zamanında bir Sikke-i Tevhidi gördün. Şimdi bak! Gayet basîrane ve hakîmane zeminin yüzündeki şu tasarrufat-ı azîme-i bahariye üstünde, bir Hâtem-i Vâhidiyyet gayet âşikâre görünüyor. Çünki şu icraat, bir vüs'at-i mutlaka içinde ve o vüs'atle beraber bir sür'at-i mutlaka ile ve o sür'at ile beraber bir sehavet-i mutlaka içinde görünen intizam-ı mutlak ve kemâl-i hüsn-ü san'at ve mükemmeliyet-i hilkat; öyle bir hâtemdir ki, gayr-i mütenahî bir ilim ve nihayetsiz bir kudret sahibi ona sahib olabilir.
Ses Yok