Tılsımlar Mecmuası | Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı Mukaddeme | 56
(47-64)
Evet görüyoruz ki; bütün yeryüzünde bir vüs'at-i mutlaka içinde bir îcad, bir tasarruf, bir faaliyet var. Hem o vüs'at içinde, bir sür'at-i mutlaka ile işleniyor. Hem o sür'at ve vüs'atle beraber teksir-i efradda bir sehavet-i mutlaka görünüyor. Hem o sehavet ve vüs'at ve sür'atle beraber bir sühulet-i mutlaka görünüyor. Hem o sehavet ve suhulet ve sür'at ve vüs'atle beraber; herbir nevide, herbir ferdde görünen bir intizam-ı mutlak ve gayet mümtaz bir hüsn-ü san'at ve nihayet ihtilât içinde bir imtiyaz-ı etemm ve gayet mebzuliyet içinde gayet kıymettar eserler ve gayet geniş daire içinde tam bir muvafakat ve gayet sühulet içinde gayet san'atkârane bedîaları îcad etmek, bir anda, her yerde, bir tarzda, her ferdde bir san'at-ı hârika, bir faaliyet-i mu'ciznümâ göstermek; elbette ve elbette öyle bir Zâtın hâtemidir ki, hiçbir yerde olmadığı halde, heryerde hâzır, nâzırdır. Hiçbir şey O'ndan gizlenmediği gibi, hiçbir şey O'na ağır gelmez. Zerrelerle yıldızlar, O'nun kudretine nisbeten müsavidirler.
Meselâ: O Rahîm-i Zülcemâl'in bağistan-ı kereminden, mu'cizatı-nın salkımlarından bir tanecik hükmünde gördüğüm, iki parmak kalın-lığında bir üzüm asmasına asılmış olan salkımları saydım: Yüz elli beş çıktı. Bir salkımın tanesini saydım: Yüz yirmi kadar oldu. Düşündüm, dedim: “Eğer bu asma çubuğu, ballı su musluğu olsa, dâim su verse, şu hararete karşı o yüzer rahmetin şurub tulumbacıklarını emziren salkımlara ancak kifayet edecek. Halbuki, bazan az bir rutubet ancak eline geçer. İşte bu işi yapan herşey'e kadir olmak lâzım gelir.
سُبْحَانَ مَنْ تَحَيَّرَ فِى صُنْعِهِ الْعُقُولُ
YEDİNCİ LEM'A: Bak, nasıl sahife-i Arz üstünde Zât-ı Ehad-i Samed'in hâtemlerini az dikkatle görebilirsin. Başını kaldır, gözünü aç, şu kâinat kitab-ı kebîrine bir bak; göreceksin ki: O kâinatın hey'et-i mecmuası üstünde, büyüklüğü nisbetinde bir vuzuh ile Hâtem-i Vahdet okunuyor. Çünki, şu mevcudat bir fabrikanın, bir kasrın, bir mun-tazam şehrin eczaları ve efradları gibi bel-bele verip, birbirine karşı muavenet elini uzatıp, birbirinin sual-i hâcetine “Lebbeyk! Baş üstü-ne” derler.
Ses Yok