Tılsımlar Mecmuası | Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı Mukaddeme | 59
(47-64)
Evet herbir ferd, sair efrada mümaselet ve misliyyet lisanı ile der: “Kim bütün nev'ime mâlik ise, bana mâlik olabilir, yoksa yok.” Her nev', sair nevilerle beraber yeryüzünde intişarı lisaniyle der: “Kim bütün sath-ı Arza mâlik ise, bana mâlik olabilir; yoksa yok.” Arz, sair seyyarat ile bir Güneşe irtibatı ve semavat ile tesanüdü lisaniyle der: “Kim bütün kâinata mâlik ise, bana mâlik O olabilir; yoksa yok.” Evet faraza zîşuur bir elmaya biri dese: “Sen benim san'atımsın. “O elma lisanı hâl ile ona: “Sus!” diyecek. “Eğer bütün yeryüzünde bütün elmaların teşkiline muktedir olabilirsen, belki yeryüzünde münteşir bütün hemcinsimiz olan bütün meyvedarlara, belki sefinesiyle hazine-i rahmetten gelen bütün hedâyâ-yı Rahmaniyyeye mutasarrıf olabilirsen, bana Rubûbiyyet dâva et.” O elma böyle diyecek ve o ahmağın ağzına bir tokat vuracak...
DOKUZUNCU LEM'A: Cüz'de cüz'îde, küllîde küllde, küll-i âlemde, hayatta, zîhayatta, ihyada olan sikkelerden, hâtemlerden, turralardan bazılarına işaret ettik.Şimdi, nevilerde hesapsız sikkelerden bir sikkeye işaret edeceğiz.
Evet, nasılki meyvedar bir ağacın hesapsız semereleri, bir terbiye-i vâhide, bir kanun-u vahdetle, birtek merkezden idare edildiklerinden, külfet ve meşakkat ve masraf, o kadar sühulet peyda eder ki, kesretle terbiye edilen tek bir semereye müsavi olurlar. Demek kesret ve taaddüd-ü merkez, her semere için, kemiyetçe bütün ağaç kadar külfet ve masraf ve cihazat ister. Fark yalnız keyfiyetçedir. Nasılki birtek nefere lâzım teçhizat-ı askeriyeyi yapmak için, orduya lâzım bütün fabrikalar kadar fabrikalar lâzımdır. Demek iş, vahdetten kesrete geçse, efrad adedince -kemiyet cihetiyle- külfet ziyadeleşir. İşte, her nevide bilmüşahede görünen sühulet-i fevkalâde, elbette vahdetten, tevhidden gelen bir yüsr ve sühuletin eseridir.
Elhasıl: Bir cinsin bütün envâı, bir nev'in bütün efradı âzây-ı esâsîde muvafakat ve müşabehetleri nasıl isbat ederler ki, tek bir Sâniin masnularıdır. Çünki; vahdet-i kalem ve ittihad-ı sikke öyle ister. Öyle de: Bu meşhud sühûlet-i mutlaka ve külfetsizlik, vücub derecesinde îcab eder ki; bir Sâni-i Vâhid'in eserleri olsun. Yoksa imtina' derecesine çıkan bir suûbet o cinsi, in'idama ve o nev'i, ademe götürecekti.
DOKUZUNCU LEM'A: Cüz'de cüz'îde, küllîde küllde, küll-i âlemde, hayatta, zîhayatta, ihyada olan sikkelerden, hâtemlerden, turralardan bazılarına işaret ettik.Şimdi, nevilerde hesapsız sikkelerden bir sikkeye işaret edeceğiz.
Evet, nasılki meyvedar bir ağacın hesapsız semereleri, bir terbiye-i vâhide, bir kanun-u vahdetle, birtek merkezden idare edildiklerinden, külfet ve meşakkat ve masraf, o kadar sühulet peyda eder ki, kesretle terbiye edilen tek bir semereye müsavi olurlar. Demek kesret ve taaddüd-ü merkez, her semere için, kemiyetçe bütün ağaç kadar külfet ve masraf ve cihazat ister. Fark yalnız keyfiyetçedir. Nasılki birtek nefere lâzım teçhizat-ı askeriyeyi yapmak için, orduya lâzım bütün fabrikalar kadar fabrikalar lâzımdır. Demek iş, vahdetten kesrete geçse, efrad adedince -kemiyet cihetiyle- külfet ziyadeleşir. İşte, her nevide bilmüşahede görünen sühulet-i fevkalâde, elbette vahdetten, tevhidden gelen bir yüsr ve sühuletin eseridir.
Elhasıl: Bir cinsin bütün envâı, bir nev'in bütün efradı âzây-ı esâsîde muvafakat ve müşabehetleri nasıl isbat ederler ki, tek bir Sâniin masnularıdır. Çünki; vahdet-i kalem ve ittihad-ı sikke öyle ister. Öyle de: Bu meşhud sühûlet-i mutlaka ve külfetsizlik, vücub derecesinde îcab eder ki; bir Sâni-i Vâhid'in eserleri olsun. Yoksa imtina' derecesine çıkan bir suûbet o cinsi, in'idama ve o nev'i, ademe götürecekti.
Ses Yok