Tılsımlar Mecmuası | Yirmi Dördüncü Mektup | 69
(65-80)
Elhâsıl: Mâdem Sâni'-i Zülcelâl vardır ve bâkîdir; ve sıfât ve esmâsı, dâimî ve sermedîdirler; elbette o esmânın cilveleri ve nakışları, bir ma’nevî bekâ içinde teceddüd eder; tahrib ve fena, îdam ve zeval değildirler. Mâlumdur ki insan, insaniyyet cihetiyle ekser mevcudatla alâkadardır. Onların saâdetleriyle mütelezziz ve helâketleriyle müteel-limdir. Hususan zîhayat ile ve bilhassa nev'-i beşerle ve bilhassa sevdi-ği ve istihsan ettiği ehl-i kemâlin âlâmiyle daha ziyade müteellim ve saâdetleriyle daha ziyade mes'ut olur. Hattâ şefkatli bir vâlide gibi, kendi saadetini ve rahatını, onların saadeti için fedâ eder. İşte her mü'min derecesine göre, nûr-u Kur’ân ve sırr-ı îman ile, bütün mevcû-datın saâdetleriyle ve bekalarıyla ve hiçlikten kurtulmalarıyla ve kıy-mettar mektûbat-ı Rabbaniyye olmalarıyla mes'ud olabilir; ve dünya kadar bir nur kazanabilir. Herkes derecesine göre bu nurdan istifade eder. Eğer ehl-i dalâlet ise; kendi elemiyle beraber, bütün mevcudatın helâketiyle ve fenasiyle ve zâhirî îdamlarıyla zîruh ise âlâmlarıyla müteellim olur; yâni onun küfrü, onun dünyasına adem doldurur; onun başına boşaltır; daha Cehennem'e gitmeden Cehennem'e gider.
Dördüncü Remiz: Çok yerlerde dediğimiz gibi, bir pâdişahın; sultan, halife, hâkim, kumandan gibi muhtelif ünvanlar ve sıfatlardan neş'et eden muhtelif ayrı ayrı devâir-i teşkilâtı olduğu gibi; Cenâb-ı Hakkın Esmâ-i Hüsnâsının, had ve hesaba gelmez türlü türlü tecelli-yatı vardır. Mahlûkatın tenevvü'leri ve ihtilâfları, o tecelliyatın tenev-vü'lerinden ileri geliyor. İşte her kemal ve cemal sahibi, fıtraten cemal ve kemalini görmek ve göstermek istemesi sırrınca; o muhtelif esma dahi, dâimî ve sermedî oldukları için, daimî bir sûrette Zât-ı Akdes hesabına tezahür isterler; yâni nakışlarını görmek isterler. Yani kendi nakışlarının âyinelerinde cilve-i cemâllerini ve in'ikâs-ı kemallerini görmek ve göstermek isterler; yâni kâinat kitab-ı kebîrini ve mevcudatın muhtelif mektubatını ânen feânen tazelendirmek; yâni yeniden yeniye mânidar yazmak; yâni birtek sâhifede ayrı ayrı binler mektubatı yazmak ve herbir mektubu, Zât-ı mukaddes ve Müsemma-yı Akdesin nazar-ı şuhuduna izhar etmekle beraber; bütün zîşuurun nazar-ı mütalâasına göstermek ve okutturmak iktiza ederler.
Ses Yok