Sözler | OnBeşinci Söz | 187
(176-192)

Sâlisen: Hem Kur’anı beşer kelâmı farzetmek, lâzımgelir ki; âsârıyla, tesiratıyla, netâiciyle âlem-i insânîyyetin bilmüşâhede en ruhlu ve hayat-feşan, en hakikatlı ve saadet-resan, en cem’iyyetli ve mu’ciz-beyân, âlî meziyetleriyle yaldızlı bir Furkan’ın gizli hakikatı; hâşâ!.. Muâvenetsiz, ilimsiz birtek insânın sahtekâr, âdi fikrinin tasniatı olsun ve yakından Onu temaşa eden ve merakla dikkat eden büyük zekâlar, ulvî dehalar Ondan hiçbir zaman hiçbir cihette sahtekârlık ve tasannu’ eseri görmesin! Daima ciddiyeti, samimiyeti, ihlası bulsun! Bu ise yüz derece muhal olmakla beraber, bütün ahvâliyle, akvaliyle, harekâtıyla bütün hayatında emaneti, îmanı, emniyeti, ihlası, ciddiyeti, istikameti gösteren ve ders veren ve sıddıkînleri yetiştiren en yüksek, en parlak, en âlî haslet telakki edilen ve kabûl edilen bir zâtı; en emniyetsiz, en ihlassız, en itikadsız farzetmekle, muzaaf bir muhali vâki görmek gibi şeytanı dahi utandıracak bir hezeyan-ı küfrîdir. Çünki; şu mes’elenin ortası yoktur. Zira farz-ı muhal olarak Kur’an Kelâmullah olmazsa, arştan zemine düşer gibi sukut eder. Ortada kalmaz. Mecma-i hakaik iken, menba-ı hurafat olur ve o hârika fermanı gösteren zât, -hâşâ sümme hâşâ- eğer Resûlullah olmazsa; a’lâ-yı illiyyînden esfel-i safilîne sukut etmek ve menba-ı kemâlât derecesinden maden-i desais makamına düşmek lâzımgelir. Ortada kalmaz. Zira; Allah nâmına iftira eden, yalan söyleyen en edna bir dereceye düşer. Bir sineği, daimî bir sûrette tavus görmek ve tavusun büyük evsafını onda her vakit müşahede etmek ne kadar muhal ise, şu mes’ele de öyle muhaldir. Fıtraten akılsız, sarhoş bir divane lâzım ki, buna ihtimal versin...

Râbian: Hem Kur’anı kelâm-ı beşer farzetmek lâzımgelir ki; Nevi benî Âdem’in en büyük ve muhteşem ordusu olan ümmet-i Muhammediyyenin (A.S.M.) mukaddes kumandanı olan Kur’an, bilmüşâhede kuvvetli kanunlarıyla, esaslı düsturlarıyla, nafiz emirleriyle o pek büyük orduyu, iki cihanı fethedecek bir derecede bir intizâm verdiği ve bir inzibat altına aldığı ve maddî-mânevî teçhiz ettiği ve umum o efradın derecatına göre akıllarını tâlim ve kalblerini terbiye ve ruhlarını teshir ve vicdanlarını tathir ve âza ve cevarihlerini istimal ve istihdam ettiği halde -hâşâ, yüzbin defa hâşâ!- kuvvetsiz, kıymetsiz, asılsız bir düzme farzedip yüz derece muhali kabûl etmek lâzım gelmekle beraber.. müddet-i hayatında ciddî harekâtıyla Hakk’ın kanunlarını Benî Âdem’e ders veren ve samimî ef’aliyle hakikatın düsturlarını beşere tâlim eden ve hâlis ve makul akvaliyle istikametin ve saadetin usûllerini gösteren ve tesis eden ve bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle Allah’ın azabından çok havf eden ve herkesten ziyâde Allah’ı bilen ve bildiren nev’i beşerin beşten birisine

Dinle
-