Sözler | YirmiDokuzuncu Söz | 527
(504-534)

İKİNCİ MES’ELE ki, kudret; melekûtiyyet-i eşyaya taallûk eder. Evet, kâinatın âyine gibi iki yüzü var. Biri, mülk ciheti ki: Âyinenin renkli yüzüne benzer. Diğeri, melekûtiyet ciheti ki; Âyinenin parlak yüzüne benzer. Mülk ciheti ise, zıdların cevelângâhıdır. Güzel, çirkin; hayır, şer; küçük, büyük; ağır, kolay gibi emirlerin mahall-i vürûdudur. İşte şunun içindir ki: Sâni’-i Zülcelâl esbab-ı zâhirîyi, tasarrufat-ı kudretine perde etmiştir. Tâ dest-i kudret, zâhir akla göre hasis ve nâ-lâyık emirlerle bizzât mübaşereti görünmesin. Çünki: Azamet ve izzet, öyle ister. Fakat o vesait ve esbaba hakikî tes’ir vermemiştir. Çünki: Vahdet-i Ehadiyyet öyle ister. Melekûtiyyet ciheti ise, her şeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusatın renkleri, müzahrafatları, ona karışmaz. O cihet, vasıtasız kendi Hâlıkına müteveccihtir. Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona; illiyet, ma’lûliyet giremez. Eğribüğrüsü yoktur. Mâniler müdahale edemezler. Zerre, Şemse kardeş olur.

ELHASIL: O kudret hem basittir, hem nâmütenâhîdir, hem zâtîdir. Mahall-i taallûk-u kudret ise, hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Öyle ise, o kudretin dairesinde büyük küçüğe karşı tekebbürü yok. Cemâat ferde karşı rüchânı olamaz. Küll cüz’e nisbeten, kudrete karşı fazla nazlanamaz.

ÜÇÜNCÜ MES’ELE ki, kudretin nisbeti kanunîdir. Yâni: Çoğaaza, büyüğe-küçüğe bir bakar. Şu mes’ele-i gamızayı birkaç temsil ile zihne takrib edeceğiz.

İşte kâinatta “Şeffafiyet” “Mukabele” “Müvazene” “İntizâm” “Tecerrüd” “İtaat” birer emirdir ki; çoğu, aza; büyüğü, küçüğe müsavi kılar.

Birinci Temsil: “Şeffafiyet Sırrını” gösterir.

Meselâ: Şemsin feyz-i tecellîsi olan timsali ve aksi, denizin yüzünde ve denizin herbir katresinde aynı hüviyeti gösterir. Eğer küre-i arz, perdesiz güneşe karşı muhtelif cam parçalarından mürekkeb olsa; Şemsin aksi, herbir parçada ve bütün zemin yüzünde müzahametsiz, tecezzisiz, tenakussuz bir olur. Eğer faraza şems, fâil-i muhtar olsa idi ve feyz-i ziyâsını, timsâl-i aksini iradesiyle verse idi; bütün zemin yüzüne verdiği feyzi, bir zerreye verdiği feyzden daha ağır olamazdı.

Dinle
-