İlmin elinden eğer cehlin eline düşse mecaz, eder inkılâb hakikata, hem açar hurafata kapılar.
Küçüklüğümde gördüm ki hasf olmuştu Kamer. Sordum ben vâli- demden. Dedi: “Yılan yutmuştur.” Dedim: “Neden görünür?”
Dedi: “Orada yılanlar böyle nim-şeffaf olur.” İşte böyle bir mecaz hakikat zannedilmiş: Medâr-ı Şems ve Kamer
Tekatu’ noktaları olan re’s ve zenebde Arz’ın hayluletiyle bir Emr-i İlâhiyle münhasif olur Kamer.
İki kavs-i mevhume tinnineyn yâdedilmiş, hayâlî bir teşbih ile isim, müsemma olmuş. Tinnin ise yılandır.
Hangi şeyi vasfetsen olduğu gibi vasfet. Medhin mübalâğası bence zemm-i zımnîdir.
İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir...
Şöhret bir müstebiddir, sahibine mal eder başkasının malını.
Meşhur Hoca Nasreddin letâifi içinde, zekâtı -yâni, onda biri onundur- asıl malı...
Rüstem-i Sistanî onun hayal-i şanı garet etti bir asır mefâhir-i İranı. Gasb ve garetle şişti o namdar hayali..
Hurafata karıştı, attı nev’-i insânı...
Felâkete Sebebdirler
Şu jön-türkün hatâsı; bilmedi o bizdeki din hayatın esası. Millet ve İslâmiyet ayrı ayrı zannetti.
Medeniyet müstemir, müstevli vehmeyledi. Saadet-i hayatı içinde görüyordu. Şimdi zaman gösterdi,
Medeniyet sistemi (*) bozuktu, hem muzırdı; tecrübe-i kat’iyye bize bunu gösterdi.
(*) Tam bir işaret-i gaybiyyedir. Sekeratta olan dinsiz zalim medeniyete bakıyor.