Mesnevî-i Nûriye | Reşhalar | 26
(21-32)

O zât-ı nurânî, kısa bir zamanda o kavimlerin ahlâk-ı seyyielerini kaldırarak ahlâk-ı hasene ile tebdil ettirdi. Hatta, o zât-ı mürşidin (A.S.M.) telkin ettiği îman nuru sâyesinde, o vahşi insanlar, insan âleminde insanlara muallim oldular. Ve medeniyet dünyasında, medenîlere üstad oldular. O zât’ın (A.S.M.) şu kadar geniş ve azîm saltanatı, yalnız zâhirî bir saltanat değildir. Daha geniş ve daha derin yerde saltanat-ı bâtıniyesi vardır ki, bütün kalbleri ve akılları kendisine cezb ve celbetmiştir. Ve bütün ruhları ve nefisleri teshir etmiştir ki, kalblere mahbub, akıllara muallim ve tenvir edici ve nefislere mürebbi ve ruhlara sultan olmuş ve olmaktadır.

SEKİZİNCİ REŞHA: Arkadaş! Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, bir şeyi tiryakisinden ref’etmek pek zahmettir. Hatta büyük bir hâkim, büyük bir azim ile küçük bir kavimde itiyad edilen bir hasleti kaldırmakta büyük müşkilata rastgelir. Halbuki bu zât-ı nurânî, pek çok âdetleri, pek çok asabî, inatçı kavimlerden, cüz’î bir kuvvetle, kısa bir zamanda kaldırarak, yerlerini yüksek, nezih ahlâk ve âdetler ile doldurmuştur.

Evet Hazret-i Ömer İbn-ül-Hattâb (Radiyallahu teâlâ anh)ın İslâmiyetten evvel ve sonraki halleri bu mes’eleye güzel bir misaldir. Bunun gibi icraat-ı esasiyesinden binlerce hârikalar vardır. O zât’ın o zamandaki icraatına hârika diyoruz. Acaba bu zamanın yüzlerce feylesofları, o zamanda o vahşetâbâd cezireye gidip, pek uzun zamanlarda o vahşileri ıslah için çalışsalar, o zât-ı mürşid’in bir senede muvaffak olduğu kadar, onlar elli senede muvaffak olabilirler mi? Hâşâ!..

DOKUZUNCU REŞHA: Arkadaş! Aklı başında olan bir adam münâzaralı dâvalarda yalan söyleyemez. Çünkü, bilâhere yalanının açığa çıkıp mahcûp olmasından korkar. Ve keza, bir insan yalan söylediği takdirde pervâsız, lâübâlî bir tarzda söyleyemez.

Ve keza, serbest, heyecanlı söylenmesine girişemez. —Velev âdi bir mes’ele, küçük bir cemâat içinde, küçük bir vazifede bulunan küçük bir şahıs olsun— Acaba büyük bir vazife ile vazifedar, pek büyük bir mes’elede, pek büyük bir şeref ve haysiyet sâhibi, pek büyük bir cemâat içinde, pek şedid hasımların karşısında iddia ettiği bir dâvada yalan ve hilâf-ı hakîkat söyleyebilir mi?

Dinle
-