Mesnevî-i Nûriye | Reşhalar | 29
(21-32)

Bu duâların neticesinde yapılan terbiye ve tedbirler öyle bir intizamla cereyan eder ki, o terbiyelerin ancak bir Semî’ ve Basîr, bir Alîm ve Hakîm’den olduğuna şübhe bırakmaz.

Acaba o zât, o minberde arşa müteveccihen ellerini kaldırarak yaptığı duâ ile ne istiyor ki bütün mahlûkat “Âmin” söylüyor?

Evet, o zât, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını ve Cennet’te mülâkat ve rü’yetiyle saadet-i ebediyeyi istiyor. Bu istenilen şeylerin îcadına rahmet, hikmet, adalet gibi sayısız esbâb olmadığı takdirde, o zât-ı nurânînin tek duâsı ve tazarrû ile niyâz etmesi, Cennet’in îcadına ve îtasına kâfidir. Binâenaleyh, o zât’ın risâleti, imtihan ve ubûdiyet için şu dünyanın kurulmasına sebeb olduğu gibi, o zâtın ubûdiyetinde yaptığı duâ, mükâfat ve mücâzat için dâr-ı âhiretin îcadına sebeb olur.

Evet bu yüksek intizam ve geniş rahmet ve güzel san’at ve kusursuz cemâl ile zulüm ve çirkinlik arasında tezat vardır. İçtimaları mümkün değildir.

Evet ednâ bir sesi, ednâ bir kimseden, âdi bir iş için işitip kabul etmekle; en yüksek bir savtı, en büyük bir iş için işitip kabul etmemek, emsâlsiz bir kubh ve çirkinlik ve bir kusurdur. Bu ise, mümkün değildir. Çünkü hüsn-i zâtî, kubh-u zâtîye inkılâb eder. İnkılâb-ı hakâik ise muhaldir.

ON İKİNCİ REŞHA: Arkadaş! O hatib-i mürşidden gördüğün, işittiğin kâfidir. Çünkü, ahvâlini tamamiyle ihâta etmek mümkün değildir. Öyle ise, ondan sonra gelen asırların o zâttan aldıkları feyizlere dikkat etmek üzere geri dönelim. Bak arkadaş! Bütün bu asırlar, o Asr-ı Saadet’in Güneşinden Ebû Hanife, Şâfiî, Ebû Yezid, Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkadir-i Geylânî, İmâm-ı Gazâli, Muhyiddin-i Arabî, Ebû Hasen-i Şâzelî, Şah-ı Nakşibend, İmâm-ı Rabbânî (Radiyallâhu anhüm ecmain) gibi binlerle nurânî ziyâdar yıldızlar ayrılıp, âlem-i beşeri tenvir etmişlerdir.

Meşhudatımızın tafsilâtını başka vakte te’hir ederek mu’cizat sâhibi o zât-ı nurânî Aleyhissalâtü Vesselâma bir salât ü selâm getirelim.

Dinle
-