Ve keza, o zât, Hâlıkımızın bizden talebettiği şeylerden bahsediyor ve çok hakîkatlerden mes’elelerden haber veriyor ki onlardan kurtuluş yoktur. Feyâ acaba! Ekser nâs neden böyle hak şeylerden göz yumuyorlar, hakîkatlerden kulak tıkıyorlar?.
ON BİRİNCİ REŞHA: Arkadaş! Şu minberi âlîde Hutbei Ezeliye’yi okuyan ve şahsiyeti ma’nevîyesiyle bizlere meşhud ve yüksek şuûnatiyle âlemde meşhur olan Zâtı Nurânî (A.S.M.), vahdaniyeti İlâhîyeye bir bürhanı sâdıkı nâtık ve tevhidin hakîkat olduğuna bir delili hak ve saadeti ebediyenin de vücûda gelmesine kat’i bir delil ve zâhir bir bürhândır.
Ve keza, o zât, insanları hidâyete dâvet etmekle saadeti ebediyenin (husûlüne sebeb olduğu gibi), vusûlüne de sebebdir.
Ve keza, o zât, duâsiyle, ubûdiyetiyle o saadetin vücûduna ve îcadına vesîledir. Evet bak! O zât, nev’i beşere imâmdır. Mescidi, yalnız Ceziret-ül-Arab değildir, kürei arzdır. Cemâati de yalnız o zamanın insanları değildir. Belki Âdem zamanından kıyamete kadar her bir asrın halkı bir saf olup, bütün asırlar safları onun arkasında, onun duâsına “Âmin” diyorlar.
Bilhassa o zât, o cemâatı uzmâda umum zevilhayata şâmil pek şedit bir ihtiyacı azîm için duâ eder. Ve O’nun duâsına, yalnız o cemâat değil, belki arz ve semâ ve bütün mevcûdât “Âmîn” söyler. Yâni “Yâ Rabbenâ! O’nun duâsını kabul eyle. Biz de o duâyı ediyoruz. Biz de O’nun taleb ettiğini taleb ediyoruz.”
Bilhassa o cemâatı uzmâ önünde kıldırdığı namazda, öyle bir tazarrû ve tezellül ile, öyle bir iştiyakla, öyle bir hüzün ile niyâz ve duâ eder ki, kâinat bile heyecana gelir; O Zât’ın duâsına iştirâk eder. Evet, öyle bir maksad için niyâz eder ki, eğer o maksad husule gelmezse, yalnız mahlûkat değil, âlem bile kıymetsiz kalır, esfeli safilîne düşer. Çünkü, o zâtın matlubuyla mevcûdât yüksek kemâlâta erişir. Acaba o zât, o matlubu kimden istiyor? Evet öyle bir zâttan talebeder ki, en gizli ve en küçük bir hayvanın cüz’î bir ihtiyacı için lîsanı haliyle yaptığı duâyı işitir, kabul eder, ihtiyacını yerine getirir.
Ve keza, en ednâ bir emeli, en ednâ bir gaye için en ednâ bir zîhayatta görür ve onu ona yetiştirmekle ikram ve merhamet eder.