Ve bu şehâdet lîsaniyle, kâinat diyerek i’lân ediyor.
Ve keza, kâinatın küllî ve cüz’î ihtiva ettiği bütün eczasını istilâ eden bir hikmeti âmme görünür. Ve bu hikmeti âmme, kasd, şuur, irâde, ihtiyar sıfatlarını tazammun ediyor. Bu sıfatlar, bir Hakîmi mutlakın vücubu vücûduna delâlet eder. Çünkü kâinat mef’ul ve münfaildir. Mef’ul fâilsiz olamadığı gibi, mef’ulün câmid bir cüz’ü de fâil olamaz.
Ve keza, kâinat sahifesinde bir inâyeti tâmme parlıyor. Bu inâyet, tazammun ettiği hikmet, lütuf, tahsin sıfatlariyle bir Hâlıkı Kerîm’in vücubu vücûduna delâlet eder. Çünkü in’am ve ihsân, mün’im ve muhsinsiz olamaz.
Ve keza, kâinatı müştemilâtiyle beraber içine alan pek geniş bir merhamet görünüyor. Bu merhamet, rahmet, hikmet, inâyet, in’am gibi çok sıfatları tazammun ediyor. Bu sıfatlar, bir Rahmanı Rahîmin vücubu vücûduna şehâdet eder. Çünkü sıfat mevsufsuz olamaz.
Ve keza, zevilhayat ve canlı mahlûkata tevzi edilen bir rızkı âmm vardır. Ve bu rızk sıfatı, geçen sıfatları istilzam etmekle bir Rezzâkı Rahîmin vücûduna delâlet eder. Çünkü fiil fâilsiz olamaz.
Ve keza, bütün kâinatta intişâr eden bir hayat vardır. Bu hayat sıfatı dahi, geçen sıfatları iktizâ etmekle bir Hayyı Kayyûm, bir Muhyî ve Mümît Hâlıkın vücubu vücûduna delâlet eder. Arkadaş! Elvanı seb’a gibi memzuc olan şu beş hakîkat, kâinata bir Rab, Kadîr, Alîm, Hakîm, Kadîm, Rahîm, Rahman, Rezzâk, Hayyı Kayyûm zarûri olduğuna bilbedahe delâlet ve şehâdet eder. Ve kâinat bu şehâdetlerini
ile i’lân eder.
Ve keza, kâinat yüzünde hüsnü zâtîyi gösteren bir hüsnü arazî ve bir cemâli mücerredi gösteren bir cemâli hazîn ve mahbubu hakîkiye işâret eden bir aşkı sâdık ve bütün esrârı cezbeden bir hakîkatı câzibeye işâret eden bir cezbe ve bir incizab vardır.