Mesnevî-i Nûriye | Zühre | 159
(149-179)

Nefyedenlerin dâvaları sûreten bir iken, müteaddittir; birbiriyle ittihad edemez ki kuvvetlensin. İsbat edicilerin dâvaları ittihad ediyor, birbirinden kuvvet alır. Çünkü gökteki hilâl-i Ramazanı görmiyen der ki: “Benim nazarımda ay yoktur; benim yanımda görünmüyor.” Başkası da: “Nazarımda yoktur” der. Daha başkası da öyle der. Herbiri kendi nazarında “yoktur” der. Herbirinin nazarları ayrı ayrı ve nazara perde olan esbâb dahi ayrı ayrı olabildiği için, dâvaları da ayrı ayrı olur. Birbirine kuvvet veremez. Fakat isbat edenler demiyor ki: “Benim nazarımda ve gözümde hilâl var.” Belki: “Nefs-ül-emirde, göğün yüzünde hilâl vardır, görünür” der. Görenler bütün aynı dâvayı ve “nefs-ül emirde vardır” der. Demek bütün dâvalar birdir. Nefyedenlerin nazarları ayrı ayrı olduğundan, dâvaları da ayrı ayrı olur. Nefs-ül emre hükmedemiyorlar. Çünkü nefs-ül emirde nefiy isbat edilmez. Çünkü ihâta lâzımdır.

bir kâide-i usuldür. Evet birşeyi dünyada var desen, yalnız o şeyi göstermek kâfi gelir. Eğer yok deyip nefyetsen, bütün dünyayı eleyip göstermek lâzım gelir ki, tâ o nefiy isbat edilsin.

İşte bu sırra binâen; ehl-i küfrün bir hakîkatı nefyetmesi ise, bir mes’eleyi halletmek veyahut dar bir delikten geçmek veyahut bir hendekten atlamak misâlindedir ki; bin de, bir de, birdir. Çünkü birbirine yardımcı olamaz. Fakat isbat edenler nefs-ül emirde hakîkat-ı hale baktıkları için, müddeâları ittihad ediyor, kuvvetleri birbirine yardım eder. Büyük bir taşın kaldırmasına benzer ki, ne kadar eller yapışsa daha ziyâde kaldırması kolay olur ve birbirinden kuvvet alır.

YEDİNCİ NOTA: Ey müslümanları dünyaya şiddetle teşvik eden ve san’at ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebr ile sevkeden bedbaht hamiyet-füruş! Dikkat et, bu milletin ba’zılarının din ile bağlandıkları râbıtalar kopmasın! Eğer böyle ahmakane körü körüne topuzların altında ba’zıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimâîyede bir semm-i katil hükmünde o dinsizler zarar verecekler.

Dinle
-