Mesnevî-i Nûriye | Onuncu Risale | 210
(204-235)

İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanın fıtraten mâlik olduğu câmiiyetin acâibindendir ki: Sâni-i Hâkim şu küçük cisimde gayri mahdud enva’-ı rahmeti tartmak için gayri mâdud mîzanlar vaz’etmiştir. Ve esmâ-i hüsnânın gayri mütenâhi mahfî definelerini fehmetmek için gayri mahsur cihâzât ve âlât yaratmıştır. Meselâ: Mesmûat, mubsırat, me’kûlât âlemlerini ihâta eden insandaki duygular, Sâniin sıfâtı mutlakasını ve geniş şuûnatını fehmetmek içindir.

Ve keza, hardaleden daha küçük kuvve-i hâfızasında öyle bir latife-i müdrike bırakılmıştır ki o hardalenin tazammun ettiği geniş âlemde o lâtife dâimî seyr ve cevelan etmekte ise de sâhiline vâsıl olamaz. Maahazâ, ba’zan bu büyük âlem o lâtifeye o kadar darlaşır ki, âlem o lâtifenin karnında bir zerre gibi olur. Ve o lâtifeyi, bütün seyahat meydanlariyle, mütalaa ettiği kitablariyle o hardale dahi yutar, yerinde oturur, karnı da ağrımaz.

İşte, insanın mütefâvit mertebeleri bu sırdan anlaşılır.

Evet, ba’zı insanlar zerrede boğulurlar. Ba’zısında da dünya boğulur. Ba’zılar da, kendilerine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin en geniş bir âlemini açar fakat içinde boğulur. Sâhili vahdet ve tevhide zorla vâsıl olur. Demek, insanın seyri ruhânîsinde çok tabakalar vardır. Bir tabakada, insanlara huzur u tevhid pek suhûletle nasib ve müyesser olur. Bir tabakasına da, gaflet ve evham öyle istilâ eder ki, kesret içinde garkolmakla tam ma’nasiyle tevhidi unutmuş olur. Sukûtu suûd, tedenniyi terakki, cehli mürekkebi yakîn, uykunun son perdesini intibah zan ve tevehhüm eden bir kısım medenîler ikinci tabakadaki insanlardandır. Onlar, hakâik-i îmaniyeyi derketmekte bedevîlerin bedevîleridir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! İsmi Celâl, alelekser nevilerde, külliyatta tecelli eder. İsmi Cemâl ise mevcûdâtın cüz’iyatına tecelli eder. Bu i’tibârla nevilerdeki cûdu mutlak, celâlin tecellisidir. Cüz’iyatın nakışları, eşhasın güzellikleri cemâlin tecelliyatındandır.

Ve keza, celâl, vâhidiyetin tecellisinden, cemâl dahi ehadiyetin tecellisinden zâhir olur. Ba’zan da cemâl, celâlden tecellî eder. Evet cemâlin gözünde celâl ne kadar cemîldir, celâlin gözünde dahi cemâl o kadar celildir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Basar masnûatı görüp de, basiret Sânii görmezse çok garîb ve pek çirkin düşer.

Dinle
-