Mektubat | Birinci Mektup | 10
(5-12)

       Arz’a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile Arz’ı Güneş’e rabtetmiş ve Güneş’i seyyârâtiyle beraber Arz’ın sür’at-i seneviyesine yakın bir sür’at ile ve haşmet-i rubûbiyetiyle, bir ihtimale göre Şemsüşşümûs tarafına bir hareket vermiş ve donanma elektrik lambaları gibi yıldızları, saltanat-ı rubûbiyetine nurânî şâhidler yapmış; onunla saltanat-ı rubûbiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâl’in kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rubûbiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübrâ’yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş’al etsin; hararet ve kuvvet versin. Yâni, âlem-i nur olan Cennet’ten yıldızlara nur verip, Cehennem’den nâr ve hararet göndersin. Aynı halde o Cehennem’in bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın. Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki: Dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette o Zât-ı Zülcelâl’in kudret ve hikmetinden uzak değildir ki; Küre-i Arz’ın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâ’yı saklasın.

Elhâsıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalın müntehasındadır. Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir. Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır. Süflîsi, sakili aşağı tarafında; nurânîsi, ulvîsi yukarı tarafındadır. Hem şu seyl-i şuunatın ve mahsûlât-ı ma’nevîye-i arziyenin iki mahzenidir. Mahzenin mekânı ise, mahsûlâtın nev’ine göre, fenası altında, iyisi üstündedir. Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcûdât-ı seyyalenin iki havzıdır. Havzın yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu’ ettiği yerdedir. Yâni habîsatı ve müzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve safiyâtı âlâdadır. Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecellîgâhıdır. Tecellîgâhın yeri ise, heryerde olabilir. Rahmân-ı Zülcemâl ve Kahhar-ı Zülcelâl nerede isterse tecelligâhını açar.

Amma Cennet ve Cehennem’in vücûdları ise, Onuncu ve Yirmi sekizinci ve Yirmi Dokuzuncu Sözler’de gayet kat’i bir sûrette isbat edilmiştir. Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücûdu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havzın ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücûdları kadar kat’i ve yakîndir.

DÖRDÜNCÜ SUÂL: Mahbublara olan aşk-ı mecâzî aşk-ı hakîkiye inkılâb ettiği gibi, acaba ekser nâsda bulunan dünyaya karşı olan aşk-ı mecâzî dahi bir aşk-ı hakîkiye inkılâb edebilir mi?

Dinle
-