Mektubat | On Sekizinci Mektup | 83
(81-87)

Gördükleri doğrudur; fakat âlem-i misal, sûreten âlem-i maddîye benzediği için, iki âlemi memzuç görüyorlar; öyle ta’bir ediyorlar. Âlem-i sahveye döndükleri vakit, mîzansız olduğu için, meşhudatlarını aynen yazdıklarından hilâf-ı hakîkat telakki ediliyor. Nasıl küçük bir âyinede büyük bir saray ile büyük bir bahçenin vücûd-u misaliyeleri onda yerleşir. Öyle de: Âlem-i maddînin bir senelik mesafesinde, binler sene vüs’atinde vücûd-u misalî ve hakâik-i ma’nevîye yerleşir.

HÂTİME: Şu mes’eleden anlaşılıyor ki: Derece-i şuhud, derece-i îman-ı bilgaybdan çok aşağıdır. Yâni: Yalnız şuhuduna istinâd eden bir kısım ehl-i velâyetin ihâtasız keşfiyatı, verâset-i nübüvvet ehli olan asfiya ve muhakkikînin şuhuda değil, Kur’âna ve vahye, gaybî fakat safi, ihâtalı, doğru hakâik-i îmaniyelerine dâir ahkâmlarına yetişmez. Demek bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvâk ve müşahedatın mîzanı: Kitab ve Sünnettir. Ve mehenkleri, Kitab ve Sünnetin desatir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhakkikînin kavânin-i hadsiyeleridir.

İKİNCİ MES’ELE-İ MÜHİMME:Suâl: Vahdetü’l-vücûd mes’elesi, çoklar tarafından en yüksek makam telâkki ediliyor. Halbuki, velâyet-i kübrâda bulunan başta Hulefâ-yı Erbaa olmak üzere Sahabeler ve hem başta Hamse-i Âl-i Aba olarak Eimme-i Ehl-i Beyt ve hem başta Eimme-i Erbaa olarak müçtehidîn ve tâbiînden bu çeşit vahdetü’l-vücûd meşrebi sarihan görülmemiş. Acaba onlardan sonra çıkanlar daha ileri mi gitmişler, daha mükemmel bir cadde-i kübrâ mı bulmuşlar?

Elcevab: Hâşâ! Şems-i Risâlet’in en yakın yıldızları ve en karîb vereseleri bulunan o asfiyadan hiç kimsenin haddi değil, daha ileri gidebilsin. Belki cadde-i kübrâ onlarındır.

Vahdetü’l-vücûd ise, bir meşreb ve bir hal ve bir nâkıs mertebedir. Fakat zevkli, neş’eli olduğundan, seyr ü sülûkta o mertebeye girdikleri vakit çoğu çıkmak istemiyorlar, orada kalıyorlar; en münteha mertebe zannediyorlar.

İşte şu meşreb sâhibi, eğer maddiyattan ve vesâitten tecerrüd etmiş ve esbab perdesini yırtmış bir ruh ise, istiğrakkârane bir şuhuda mazhar ise; vahdetü’l-vücûddan değil, belki vahdet-üş şuhuddan neş’et eden, ilmî değil, hâlî bir vahdet-i vücûd onun için bir kemâl, bir makam te’min edebilir. Hatta Allah hesabına kâinatı inkâr etmek derecesine gidebilir. Yoksa esbab içinde dalmış ise, maddiyata mütevağğil ise, vahdetü’l-vücûd demesi, kâinat hesabına Allah’ı inkâr etmeye kadar çıkar.

Evet Cadde-i Kübrâ, Sahabe ve Tâbiîn ve Asfiya’nın Caddesidir.

Dinle
-