Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var. Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürûr-u mukaddes var. Ve o sürûr-u mukaddesten gelen -ta’bir câiz ise- hadsiz bir lezzet-i mukaddese var. Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlûkatın faaliyet-i kudret içinde ve isti’dâdları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden memnuniyetlerinden ve kemâllerinden gelen ve Zât-ı Rahmân-ı Rahîm’e âid -ta’bir caiz ise- hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihâr-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir sûrette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.
İşte şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bilmediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve kör tesadüfü ve câmid esbâbı; şu gâyet derecede alîmane, hakîmâne, basîrâne faaliyete karıştırmışlar, dalâlet zulûmâtına düşüp nur-u hakîkatı bulamamışlar.
Said Nursî