Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 123
(88-221)

Kovanın içine mübârek ağzının suyunu bıraktı ve duâ etti, sonra o kovayı kuyuya döktü. Birden kuyu coştu ve kaynadı; ağzına kadar doldu. Bütün ordu, kendileri ve hayvânâtı doyuncaya kadar içtiler, kablarını da doldurdular.

Altıncı Misâl: Yine Müslim ve İbn-i Cerîr-i Taberî gibi hadîsin dâhî imamları başta olarak, kütüb-ü sahîha, nakl-i sahîh ile meşhur Ebû Katâde’den haber veriyorlar ki: Ebû Katâde diyor: Mûte gazve-i meşhûresinde, reislerin şehâdetleri üzerine imdâda gidiyorduk. Bende bir kırba vardı. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bana ferman etti:

Yâni: “Kırbanı sakla, onun büyük işi var.” Sonra susuzluk başladı. Yetmiş iki kişi idik, -Taberî’nin nakline göre, üç yüz idik- susuz kaldık. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dedi: “Kırbanı getir.” Ben getirdim. O da aldı, ağzını ağzına getirdi, içine nefes etti etmedi bilmem; sonra yetmiş iki kişi geldiler, içtiler, kablarını doldurdular. Sonra ben aldım, verdiğim gibi kalmıştı.

İşte şu mu’cize-i bâhire-i Ahmediyyeyi (A.S.M.) gör,

de.

Yedinci Misâl: Başta Buhârî ve Müslim olarak kütüb-ü sahîha, Hazret-i İmran İbn-i Husayn’dan haber veriyorlar ki: İmran der: Bir seferde, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraber susuz kaldık. Bana ve Ali’ye ferman etti ki: “Filân mevkide bir kadın, iki kırba suyu hayvana yükletmiş gidiyor; alıp buraya getiriniz.” Ben ve Ali beraber gittik, aynı yerde kadını, su yükü ile bulduk, getirdik. Sonra emretti: “Bir kaba bir parça su boşaltınız.” Boşalttık. Bereketle duâ etti. Sonra yine suyu, o hayvandaki kırbaya koyduk. Ferman etti ki: “Herkes gelsin, kabını doldursun.” Bütün kafile geldi, kablarını doldurdular, içtiler. Sonra ferman etti: “Kadına birşeyler toplayınız.” Kadının eteğini doldurdular. İmran diyor ki: Ben tahayyül ediyordum ki, gittikçe iki kırba doluyor, daha ziyâdeleşiyor. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o kadına ferman etti ki:

Yâni: Senin suyundan almadık, belki Cenâb-ı Hak bize hazinesinden su içirdi.

Dinle
-