“Ondan daha iyi bir hayr istemiyor musun?” Bedevî dedi: “Nedir?” Ferman etti:
Bedevî dedi: “Bu şehâdete şâhid nedir?” Ferman etti:
“Vâdi kenarındaki ağaç şâhid olacak.” İbn-i Ömer der ki: O ağaç yerinden sallanarak çıktı, yeri şakk etti, geldi; tâ Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanına. Üç def’a, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o ağacı istişhâd etti. Ağaç da, sıdkına şehâdet etti. Emretti yine yerine gidip yerleşti.
Hazret-i Büreyde İbn-i Hasibi’l-Eslemî tarîkinde, nakl-i sahîh ile Büreyde dedi ki: Biz, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanında iken, bir seferde bir a’râbî geldi. Bir âyet, yâni bir mu’cize istedi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti:
Bir ağaca işâret etti; ağaç sağa ve sola meylederek köklerini yerden çıkarıp, huzûr-u Nebevîye geldi.
dedi. Sonra a’râbî dedi: “Yine yerine gitsin.” Emretti, yerine gitti. A’râbî dedi: “İzin ver, sana secde edeyim.” Dedi. “İzin yok kimseye.” Dedi: “Öyle ise, senin elini ayağını öpeceğim.” İzin verdi.
Üçüncü Misâl: Başta Sahîh-i Müslim, kütüb-ü sahîha haber veriyorlar ki, Câbir diyor: Biz bir seferde, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Kazâ-yı hâcet için bir yer aradı. Settareli bir yer yoktu. Sonra gitti, iki ağaç yanına. Bir ağacın dalını tuttu, çekti. Ağaç itâat ederek beraber gitti, öteki ağacın yanına getirdi. Mutî devenin yularını tutup çekildikte geldiği gibi, o iki ağacı o sûretle yanyana getirdi. Sonra dedi:
Yâni: “Üstüme birleşiniz.” dedi. İkisi birleşerek settare oldular. Arkalarında kaza-yı hacet ettikten sonra onlara emretti, yerlerine gittiler. İkinci bir rivayette, yine Hazret-i Câbir der ki: Bana emretti ki: