Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 124
(88-221)

Sekizinci Misâl: Başta meşhur İbn-i Huzeym Sahîhinde, râviler Hazret-i Ömer’den naklediyorlar ki: Gazve-i Tebük’te susuz kaldık. Hatta ba’zılar devesini keser, susuzluktan içini sıkar, içerdi. Ebû Bekir-is-Sıddîk, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a duâ etmek için rica etti. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm elini kaldırdı; daha elini indirmeden bulut toplandı; yağmur öyle geldi ki, kablarımızı doldurduk. Sonra su çekildi, ordumuza mahsus olarak hududumuzu tecâvüz etmedi. Demek tesadüf içine karışmamış, sırf bir mu’cize-i Ahmediyye (A.S.M.)dir.

Dokuzuncu Misâl: Meşhur Abdullah İbn-i Amr İbn-il Âs’ın hafîdi ve dört imamın ona i’timad edip ve ondan tahrîc-i hadîs ettikleri Amr İbn-i Şuayb’dan nakl-i sahîh ile haber veriyorlar ki, demiş: Nübüvvetten evvel, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm amucası Ebû Tâlib ile deveye binip Arafa civarında Zilhicaz nam mevkie geldikleri vakit Ebû Tâlib demiş: “Ben susadım.” Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm inmiş, yere ayağını vurmuş, su çıkmış; Ebû Tâlib içmiştir. Muhakkikînden birisi demiş ki: Şu hâdise nübüvvetten evvel olduğundan, irhâsât kabilinden olmakla beraber, bin sene sonra aynı yerde Arafat çeşmesi çıkması, o hâdiseye binâen bir kerâmet-i Ahmediyye (A.S.M.) sayılabilir.

İşte şu dokuz misâller gibi, doksan misâl olmasa da, belki doksan sûrette rivayetler; mu’cizât-ı maiyeyi haber vermişler. Baştaki yedi misâl, ma’nevî tevâtür gibi kat’i ve kuvvetlidirler. Âhirdeki iki misâl, çendan o derece tarîkleri kuvvetli ve müteaddid değil, râvileri çok değiller. Fakat sekizinci misâlde, Hazret-i Ömer’den rivayet olunan mu’cize-i sahâbiyeyi te’yid ve takviye eden ikinci bir mu’cize-i sahâbiyeye; başta İmâm-ı Beyhakî ve Hâkim olarak, kütüb-ü sahîha, Hazret-i Ömer’den haber veriyorlar ki: Hazret-i Ömer, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan yağmur duâsını niyaz etti. Çünkü ordu suya muhtaçdı. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm elini kaldırdı, birden bulut toplandı, yağmur geldi, ordunun ihtiyacı kadar su verdi, gitti. Âdetâ yalnız orduya su vermek için me’mur idi. Geldi, ihtiyaca göre verdi gitti. Şu hâdise, nasılki sekizinci misâli te’yid ve kat’i isbat eder; öyle de: Şu hâdisede, meşhur allâmelerden ve tashihte çok müşkilpesend, hatta çok sahîhlere mevzu’ deyip kabûl etmeyen İbn-i Cevzî gibi bir muhakkik der ki: Şu hâdise Gazve-i Meşhure-i Bedir’de vuku bulmuş.

âyet-i kerîmesi, o hâdiseyi beyân edip, ifade eder. Mâdem âyet o hâdiseyi gösterir; kat’iyyetinde şüphe kalmaz. Hem duâ-i Nebevî ile, birden ve sür’atle ve daha elini indirmeden yağmurun gelmesi, çok tekerrür etmiş, tek başıyla bir mu’cize-i mütevatiredir. Ba’zı def’a câmide, minber üstünde elini kaldırmış, daha indirmeden yağmış; tevâtür ile nakledilmiş.

Dinle
-