Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 205
(88-221)

Bununla beraber sûreten tekrardır. Fakat ma’nen herbir âyetin çok manaları, çok faideleri, çok vücuh ve tabakatı vardır. Herbir makamda ayrı bir ma’na ve fâide ve maksatlar için zikrediliyor. Hem Kur’ânın, mesâil-i kevniyenin ba’zısında ibham ve icmâli ise, irşâdî bir lem’a-i i’câzdır. Ehl-i ilhâdın tevehhüm ettikleri gibi medâr-ı tenkid olamaz ve sebeb-i kusur değildir.

Eğer desen: “Acaba neden Kur’ân-ı Hakîm, felsefenin mevcûdâttan bahsettiği gibi etmiyor? Ba’zı mesâili mücmel bırakır. Ba’zısını; nazar-ı umûmîyi okşayacak, hiss-i âmmeyi rencîde etmeyecek, fikr-i avâmı tâciz edip yormayacak bir sûret-i basîtane-i zâhirânede söylüyor?”

Cevâben deriz ki: Felsefe, hakîkatın yolunu şaşırmış onun için... Hem geçmiş derslerden ve Sözlerden elbette anlamışsın ki: Kur’ân-ı Hakîm, şu kâinattan bahsediyor, tâ Zât ve Sıfât ve Esmâ-i İlâhîyeyi bildirsin. Yâni, bu kitab-ı kâinatın meânîsini anlattırıp, tâ Hâlıkını tanıttırsın. Demek mevcûdâta kendileri için değil, belki mûcidleri için bakıyor. Hem umuma hitap ediyor. İlm-i Hikmet ise; mevcûdâta, mevcûdât için bakıyor. Hem hususan ehl-i fenne hitab ediyor. Öyle ise mâdemki Kur’ân-ı Hakîm mevcûdâtı delil yapıyor, bürhan yapıyor; delil zâhiri olmak, nazar-ı umuma çabuk anlaşılmak gerektir. Hem mâdemki Kur’ân-ı Mürşid, bütün tabakat-ı beşere hitab eder; kesretli tabaka ise, tabaka-i avamdır; elbette irşad ister ki; lüzumsuz şeyleri ibham ile icmâl etsin ve dakik şeyleri temsil ile takrib etsin ve mağlâtalara düşürmemek için, zâhirî nazarlarında bedihî olan şeyleri, lüzumsuz belki zararlı bir sûrette tağyir etmemekdir.

Meselâ Güneş’e der: “Döner bir siracdır, bir lâmbadır.” Zira Güneş’ten; Güneş için, mahiyeti için bahsetmiyor...belki bir nevi intizamın zenbereği ve nizamın merkezi olduğundan; intizam ve nizam ise; Sâniin âyine-i mârifeti olduğundan bahsediyor. Evet der: “Güneş döner.” Bu “döner” ta’biriyle; kış, yaz, gece, gündüzün deveranındaki muntazam tasarrufat-ı kudreti ihtar ile azamet-i Sânii ifham eder. İşte bu “dönmek” hakîkatı ne olursa olsun, maksud olan ve hem mensuc, hem meşhud olan intizama te’sir etmez.

Hem der: Şu “sirac” ta’biriyle; âlemi bir kasır sûretinde, içinde olan eşya ise; insana ve zîhayata ihzar edilmiş müzeyyenat ve mat’ûmat ve levazımat olduğunu,

Dinle
-