Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 263
(262-277)

BİRİNCİ VECİH: Hakîkat nazarında zulümdür.

Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasılki sen bir gemide veya bir hânede bulunsan, seninle beraber dokuz ma’sûm ile bir câni var. O gemiyi gark ve o hâneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zâlimliğini, semavâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek ma’sûm, dokuz câni olsa; yine o gemi hiç bir kanun-u adâletle batırılmaz.

Aynen öyle de: Sen, bir hâne-i Rabbânîyye ve bir sefine-i İlâhîyye olan bir mü’minin vücûdunda îman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı ma’sûme varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla, o hâne-i ma’nevîye-i vücûdun ma’nen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni’ ve gaddar bir zulümdür.

İKİNCİ VECİH: Hem hikmet nazarında dahi zulümdür. Zîra ma’lûmdur ki: Adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıddırlar. İkisi, ma’na-yı hakîkisinde olarak beraber cem’ olamazlar.

Eğer, muhabbet, kendi esbâbının rüchaniyetine göre bir kalbde hakîki bulunsa, o vakit adâvet mecazî olur; acımak sûretine inkılâb eder. Evet mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenâlığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için nass-ı hadîs ile: “Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat’-ı mükâleme etmeyecek.”

Eğer esbâb-ı adâvet galebe çalıp, adâvet hakîkatiyle bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecazî olur, tasannu’ ve temelluk sûretine girer.

Ey insafsız adam! Şimdi bak ki: Mü’min kardeşine kin ve adâvet ne kadar zulümdür. Çünkü: Nasılki sen âdi küçük taşları, Kâ’be’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ’be hürmetinde olan îman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsâf-ı İslâmiye; muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adâvete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan ba’zı kusuratı, îman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa, anlarsın!..

Evet, tevhid-i îmanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i i’tikad dahi, vahdet-i içtimâîyeyi iktiza eder. Evet, inkâr edemezsin ki: Sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan arkadaşâne bir alâka telakki edersin.

Dinle
-