Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:
Birisi: Şekva sûretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izâle etsin ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesâî etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: “Onun ile teşrik-i mesâî etme. Çünkü zarar göreceksin.”
Birisi de: Maksadı, tahkir ve teşhir değil; belki maksadı, târif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filan yere gitti.”
Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yâni fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir sûrette işliyor.
İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet câiz olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a’mal-i sâlihayı yer bitirir.
Eğer gıybet etti veyahut istiyerek dinledi; o vakit
demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse: “Beni helâl et.” demeli...
Said Nursî