Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 274
(262-277)

Bu iki kelimeyi de idâme eden, cereyan-ı ribâ ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimâîyi tedâvi edecek tek çâre, zekâtın bir düstûr-u umûmî sûretinde icrasiyle, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâdır. Hem değil yalnız eşhasta ve husûsi cemâatlerde, belki umum nev’-i beşerin saâdet-i hayatı için en mühim bir rükün belki devam-ı hayât-ı insaniye için en mühim bir direk, zekâttır. Çünkü beşerde, havas ve avam iki tabaka var. Havastan avâma merhamet ve ihsan ve avamdan havassa karşı hürmet ve itâatı te’min edecek, zekâttır. Yoksa yukarıdan avamın başına zulüm ve tahakküm iner; avamdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar. İki tabaka-i beşer dâimî bir mücadele-i ma’nevîyede, bir keşmekeş-i ihtilâfta bulunur. Gele gele tâ Rusya’da olduğu gibi, sa’y ve sermaye mücadelesi sûretinde boğuşmaya başlar.

Ey ehl-i kerem ve vicdan! Ve Ey Ehl-i sehâvet ve ihsan!

İhsanlar zekât nâmına olmazsa, üç zararı var. Ba’zan da fâidesiz gider. Çünkü Allah nâmına vermediğin için, ma’nen minnet ediyorsun; biçâre fakiri minnet esareti altında bırakıyorsun. Hem makbûl olan duâsından mahrum kalıyorsun. Hem hakîkaten Cenâb-ı Hakk’ın malını ibâdına vermek için bir tevziat me’muru olduğun halde, kendini sâhib-i mal zannedip bir küfrân-ı ni’met ediyorsun. Eğer zekât nâmına versen, Cenâb-ı Hak nâmına verdiğin için bir sevab kazanıyorsun, bir şükrân-ı ni’met gösteriyorsun. O muhtaç adam dahi sana tabasbus etmeğe mecbûr olmadığı için, izzet-i nefsi kırılmaz ve duâsı senin hakkında makbul olur. Evet zekât kadar, belki daha ziyâde nâfile ve ihsan, yâhut sâir sûretlerde verip riyâ ve şöhret gibi, minnet ve tezlil gibi zararları kazanmak nerede? Zekât nâmına o iyilikleri yapıp, hem farzı edâ etmek, hem sevabı, hem ihlası, hem makbul bir duâyı kazanmak nerede?

* * *

Dinle
-