Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 273
(262-277)

İşte ey derd-i maîşetle sersem olmuş ve hırs-ı dünya ile sarhoş olmuş kardeşler! Hırs bu kadar muzır ve belâlı bir şey olduğu halde, nasıl hırs yolunda her zilleti irtikâb ve haram helâl demeyip her malı kabûl ve hayat-ı uhreviyeye lâzım çok şeyleri fedâ ediyorsunuz? Hatta erkân-ı İslâmiyenin mühim bir rüknü olan zekâtı, hırs yolunda terkediyorsunuz? Halbuki zekât, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyyattır. Zekâtı vermiyenin herhalde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musîbet gelip alacaktır.

Hakîkatlı bir rü’ya-yı hayâliyede, Birinci Harb-i Umûmînin beşinci senesinde, bir acib rü’yada benden soruldu:

“— Müslümanlara gelen bu açlık, bu zâyiat-ı mâliye ve meşakkat-ı bedeniye nedendir?”

Rü’yada demiştim:

“— Cenâb-ı Hak, bir kısım maldan onda bir (Hâşiye-1) veya bir kısım maldan kırkta bir (Hâşiye-2), kendi verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraların duâlarını kazandırsın ve kin ve hasedlerini men’etsin. Biz hırsımız için tama’kârlık edip vermedik. Cenâb-ı Hak müterâkim zekâtını, kırkta otuz, onda sekizini aldı. Hem her senede yalnız bir ayda yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak ceza olarak yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu... Hem yirmi dört saatte bir tek saati, hoş ve ulvî nurânî ve fâideli bir nevi Ta’limat-ı Rabbânîyeyi bizden istedi. Biz tenbellik edip, o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zâyi’ ettik. Cenâb-ı Hak, onun keffareti olarak, beş sene ta’lim ve ta’limat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı.” demiştim.

Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki; o rü’ya-yı hayâliyede pek mühim bir hakîkat vardır. Yirmi Beşinci Sözde, medeniyetle hükm-ü Kur’ânı muvazene bahsinde isbat ve beyan edildiği üzere; beşerin hayat-ı içtimâî-sinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşe’i iki kelimedir:

Birisi: “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?”

İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

--------------------------
(Hâşiye-1): Yâni her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.
(Hâşiye-2): Yâni eskiden verdiği kırktan ki: Her senede galiben ve lâakal ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle o kırktan taze olarak on adet verir.

Dinle
-