Mektubat | Yirmi Üçüncü Mektup | 281
(278-283)

Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’âlini tenkid ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar.

Evet musîbetin darbesine karşı şekva sûretiyle elbette âciz ve zaîf insan ağlar; fakat şekvâ O’na olmalı, O’ndan olmamalı. Hazret-i Yâkub Aleyhisselâm’ın

demesi gibi olmalı. Yâni: Musîbeti Allah’a şekvâ etmeli, yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi, “Eyvah! Of!” deyip, “Ben ne ettim ki, bu başıma geldi” diyerek, âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, ma’nasızdır.

Üçüncü Sabır: İbâdet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor. En büyük makam olan ubûdiyet-i kâmile cânibine sevkediyor.

Beşinci Suâliniz: Sinn-i mükellefiyet on beş sene kabûl ediliyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, nübüvvetten evvel nasıl ibâdet ederdi?

Elcevab: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’ın, Arabistanda çok perdeler altında cereyan eden bâkîye-i dîni ile; fakat farziyet ve mecburiyet sûretiyle değil, belki ihtiyariyle ve mendubiyet sûretiyle ibâdet ederdi. Şu hakîkat uzundur, şimdilik kısa kalsın.

Altıncı Suâliniz: Sinn-i kemal itibar olunan kırk yaşında nübüvvetin gelmesi ve ömr-ü saâdetlerinin altmış üç olmasındaki hikmet nedir?

Elcevab: Hikmetleri çoktur. Birisi şudur ki: Nübüvvet, gâyet ağır ve büyük bir mükellefiyettir. Melekât-ı akliye ve isti’dâdat-ı kalbiyenin inkişafı ve tekemmülü ile o ağır mükellefiyet tahammül edilir. O tekemmülün zamanı ise kırk yaşıdır. Hem hevesât-ı nefsâniyenin heyecanlı zamanı ve hararet-i gariziyyenin galeyanlı hengâmı ve ihtirâsât-ı dünyeviyenin feveranlı vakti olan gençlik ve şebâbiyet ise, sırf İlâhî ve uhrevî ve kudsî olan vezâif-i nübüvvete muvafık düşmüyor. Kırktan evvel ne kadar ciddî ve hâlis bir adam olsa da, şöhretperestlerin hatırlarına belki dünyanın şân ü şerefi için çalışır vehmi gelir. Onların ittihamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırktan sonra, mâdem kabir tarafına nüzul başlıyor ve dünyadan ziyâde âhiret ona görünüyor. Harekât ve a’mal-i uhreviyesinde çabuk o ittihamdan kurtulur ve muvaffak olur. İnsanlar da sû-i zandan kurtulur, halâs olur.

Amma ömr-ü saâdetinin altmış üç olması ise, çok hikmetlerinden birisi şudur ki:

Dinle
-