Çünkü: Rıza-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rıza da zulümdür.
İşte bir ehl-i kemal, kâmilane, şu âyetin çok cevahirinden bir cevherini şöyle ta’bir etmiştir:
Evet; ba’zıları yılanlık ediyor, ba’zıları köpeklik ediyor. Böyle mübârek bir gecede, mübârek bir misafirin, mübârek bir duâda iken, hafiyelik edip, güya cinâyet yapıyormuşuz gibi ihbar eden ve taarruz eden, elbette bu şiirin meâlindeki tokada müstehaktır.
Üçüncü Nokta: Suâl: Madem Kur’ân-ı Hakîm’in feyziyle ve nûruyla en mütemerrid ve müteannid dinsizleri ıslah ve irşad etmeye Kur’ânın himmetine güveniyorsun. Hem bilfiil de yapıyorsun. Neden senin yakınında bulunan bu mütecavizleri çağırıp irşad etmiyorsun?..
Elcevab: Usûl-ü şeriatın kaide-i mühimmesindendir:
Yâni: “Bilerek zarara razı olana şefkat edip lehinde bakılmaz.” İşte ben çendan Kur’ân-ı Hakîm’in kuvvetine istinâden da’va ediyorum ki: “Çok alçak olmamak ve yılan gibi dalâlet zehirini serpmekle telezzüz etmemek şartiyle, en mütemerrid bir dinsizi, birkaç saat zarfında ikna etmezsem de, ilzam etmeye hazırım.” Fakat nihayet derecede alçaklığa düşmüş bir vicdan ki, bilerek dînini dünyaya satar ve bilerek hakîkat elmaslarını pis, muzır şişe parçalarına mübadele eder derecede münâfıklığa girmiş insan sûretindeki yılanlara hakâiki söylemek; hakâike karşı bir hürmetsizliktir.
darb-ı meseli gibi oluyor. Çünkü bu işleri yapanlar, kaç def’a hakîkatı Risâle-i Nur’dan işittiler. Ve bilerek, hakîkatları zındıka dalâletlerine karşı çürütmek istiyorlar. Böyleler, yılan gibi zehirden lezzet alıyorlar.
Dördüncü Nokta: Bana karşı bu yedi senedeki muameleler, sırf keyfî ve fevkal-kanundur. Çünkü: Menfîlerin ve esirlerin ve zindandakilerin kanunları meydandadır. Onlar kanunen akrabasiyle görüşürler, ihtilattan men olunmazlar. Her millet ve devlette ibâdet ve taat, tecavüzden masundur. Benim emsallerim, şehirlerde akrabalariyle ve ahbablariyle beraber kaldılar. Ne ihtilattan, ne muhabereden ve ne de gezmekten men olunmadılar. Ben men olundum.