Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 368
(348-389)

En yüksek makamdan, en edna makama inerler. Kâinat Hâlıkının hikmetine zıd ve muhalif bir vaziyete düşerler.

Şükrün mikyası; kanaattır ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rastgeleni yemektir.

Evet hırs; şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vâsıta-i zillettir. Hatta hayatı içtimâîyeye sâhib olan mübârek karınca dahi, güya hırs vasıtasiyle ayaklar altında kalmış ezilir. Çünkü kanaat etmeyip, senede birkaç tane buğday kâfi gelirken, elinden gelse binler taneyi toplar. Güya mübârek arı, kanaatından dolayı başlar üstünde uçar. Kanaat ettiğinden, balı insanlara emri İlahî ile ihsan eder, yedirir.

Evet Zâtı Akdes’in alem-i zâtîsi ve en a’zamî ismi olan Lafzullah’tan sonra en a’zam ismi olan Rahman rızka bakar ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir. Hem Rahman’ın en zâhir ma’nası Rezzak’tır.

Hem şükrün envâı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, Namaz dır.

Hem şükür içinde, sâfi bir îman var, hâlis bir tevhid bulunur. Çünkü bir elmayı yiyen ve “Elhamdülillâh” diyen adam, o şükür ile ilân eder ki: “O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir” demesi ile ve i’tikâd etmesi ile, her şey’i cüz’î olsun, küllî olsun O’nun dest-i kudretine teslim ediyor. Ve her şeyde rahmetin cilvesini bilir. Hakîki bir îmanı ve hâlis bir tevhidi, şükür ile beyân ediyor.

İnsan-ı gafil, küfranı ni’met ile ne derece hasarete düştüğünü, çok cihetlerden yalnız bir vechini söyleyeceğiz. Şöyle ki:

Lezzetli bir ni’meti insan yese, eğer şükür etse; o yediği ni’met o şükür vâsıtasiyle bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur. Verdiği lezzet ile, Cenâbı Hakk’ın iltifatı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle, büyük ve dâimî bir lezzet ve zevk veriyor. Bu gibi ma’nevî lübleri ve hülâsaları ve ma’nevî maddeleri ulvî makamlara gönderip, maddî ve süflî (posa) ve kışrî, yâni vazifesini bitiren ve lüzumsuz kalan maddeleri füzulât olup aslına, yâni anâsıra inkılâb etmeğe gidiyor. Eğer şükür etmezse; o muvakkat lezzet, zeval ile bir elem ve teessüf bırakır ve kendisi dahi kazurat olur. Elmas mâhiyetindeki ni’met, kömüre kalbolur. Şükür ile, zâil rızıklar; dâimî lezzetler, bâki meyveler verir. Şükürsüz ni’met, en güzel bir sûretten, çirkin bir sûrete döner. Çünkü; o gafile göre rızkın akibeti, muvakkat bir lezzetten sonra füzûlâttır.

Dinle
-