Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 369
(348-389)

Evet rızkın aşka lâyık bir sûreti var; o da, şükür ile o sûret görünür. Yoksa ehl-i gaflet ve dalâletin rızka aşkları bir hayvanlıktır. Daha buna göre kıyas et ki, ehl-i dalâlet ve gaflet ne derece hasâret ediyorlar.

Enva’-ı zîhayat içinde en ziyâde rızkın enva’ına muhtaç, insandır. Cenâb-ı Hak insanı bütün esmâsına câmi’ bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharâtını tartacak, tanıyacak cihâzâta mâlik bir mu’cize-i kudret ve bütün esmâsının cilvelerinin ve san’atlarının inceliklerini mîzana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz sûretinde halk etmiştir. Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddî ve ma’nevî rızkın hadsiz enva’ına muhtaç etmiştir. İnsanı, bu câmiiyete göre en a’lâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vâsıtası, şükürdür. Şükür olmazsa, esfel-i safilîne düşer; bir zulm-ü azîmi irtikâb eder.

Elhasıl: En a’lâ ve en yüksek tarîk olan tarîk-ı ubûdiyet ve mahbûbiyetin dört esasından en büyük esası şükürdür ki; o dört esas şöyle ta’bir edilmiş:

“Der tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr çîz:

Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz...”


Altıncı Risâle Olan Altıncı Mes’ele

İleride başka bir mecmûada neşredileceğinden burada derc edilmedi.

Dinle
-