Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 372
(348-389)

Kur’ân-ı Kerîm’in hakâikinden telemmu’ etmiş şuâlardır...

düstûruyla derim ki:

yâni: “Kur’ânın hakâik-i i’cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur’ânın güzel hakîkatları, benim ta’biratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi.” Mâdem böyledir; hakâik-i Kur’ânın güzelliği nâmına, Sözler nâmındaki âyinelerinin güzelliklerini ve o âyinedarlığa terettüb eden inâyât-ı İlâhîyeyi izhâr etmek, makbûl bir tahdis-i ni’mettir.

Beşinci Sebeb: Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten işittim ki; o zât, eski velilerin gaybî işâretlerinden istihraç etmiş ve kanaatı gelmiş ki: “Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid’alar zulümatını dağıtacak.” Ben, böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zâtlara zemîn ihzar ediyoruz. Mâdem kendimize âid değil, elbette Sözler nâmındaki nurlara âid olan inâyât-ı İlâhîyeyi beyân etmekte medâr-ı fahr ve gurur olamaz; belki medâr-ı hamd ve şükür ve tahdis-i ni’met olur.

Altıncı Sebeb: Sözler’in te’lifi vâsıtasiyle Kur’âna hizmetimize bir mükâfat-ı âcile ve bir vâsıta-i teşvik olan inâyât-ı Rabbânîye, bir muvaffakıyettir. Muvaffakıyet ise, izhâr edilir. Muvaffakıyetten geçse; olsa olsa bir ikram-ı İlâhî olur. İkram-ı İlâhî ise, izhârı bir şükr-ü ma’nevîdir. Ondan dahi geçse, olsa olsa hiç ihtiyarımız karışmadan bir kerâmet-i Kur’âniye olur. Biz mazhar olmuşuz. Bu nevi ihtiyarsız ve habersiz gelen bir kerâmetin izhârı, zararsızdır. Eğer âdi kerâmâtın fevkıne çıksa, o vakit olsa olsa Kur’ânın i’caz-ı ma’nevîsinin şu’leleri olur. Mâdem i’caz izhâr edilir, elbette i’caza yardım edenin dahi izhârı i’caz hesabına geçer; hiç medâr-ı fahr ve gurur olamaz, belki medâr-ı hamd ve şükrandır.

Yedinci Sebeb: Nev’-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki, hakîkata nüfuz etsin ve hakîkatı hakîkat tanıyıp kabul etsin. Belki sûrete, hüsn-ü zanna binâen, makbûl ve mûtemed insanlardan işittikleri mesâili takliden kabul ederler. Hatta kuvvetli bir hakîkatı, zaîf bir adamın elinde zaîf görür ve kıymetsiz bir mes’eleyi, kıymetdar bir adamın elinde görse, kıymetdar telakki eder.

Dinle
-