Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 373
(348-389)

İşte ona binâen, benim gibi zaîf ve kıymetsiz bir biçârenin elindeki hakâik-i îmaniye ve Kur’âniyenin kıymetini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek için, bilmecburiye ilân ediyorum ki: İhtiyarımız ve haberimiz olmadan, birisi bizi istihdam ediyor; biz bilmeyerek, bizi mühim işlerde çalıştırıyor. Delilimiz de şudur ki: Şuurumuz ve ihtiyarımızdan hariç bir kısım inâyâta ve teshilâta mazhar oluyoruz. Öyle ise, o inâyetleri bağırarak ilân etmeye mecbûruz.

İşte geçmiş yedi esbâba binâen, küllî birkaç inâyet-i Rabbânîyeye işâret edeceğiz.

Birinci İşâret : Yirmi Sekizinci Mektub’un Sekizinci Mes’elesinin Birinci Nüktesi’nde beyân edilmiştir ki, “tevâfukat”tır. Ezcümle: Mu’cizat-ı Ahmediye Mektûbâtında, Üçüncü İşâretinden tâ On Sekizinci İşâretine kadar altmış sahife; habersiz, bilmeyerek bir müstensihin nüshasında iki sahife müstesna olmak üzere mütebâki bütün sahifelerde -kemâl-i müvâzenetle iki yüzden ziyâde “Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm” kelimeleri birbirine bakıyorlar. Kim insaf ile iki sahifeye dikkat etse, tesâdüf olmadığını tasdik edecek. Halbuki tesâdüf, olsa olsa bir sahifede kesretli emsal kelimeleri bulunsa, yarı yarıya tevâfuk olur, ancak bir-iki sahifede tamamen tevâfuk edebilir. O halde böyle umum sahifelerde Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kelimesi; iki olsun üç olsun, dört olsun veya daha ziyâde olsun, kemâl-i mîzan ile birbirinin yüzüne baksa; elbette tesâdüf olması mümkün değildir. Hem sekiz ayrı ayrı müstensihin bozamadığı bir tevâfukun, kuvvetli bir işâret-i gaybiyye, içinde olduğunu gösterir. Nasılki ehl-i belâğatın kitaplarında, belâğatın derecâtı bulunduğu halde; Kur’ân-ı Hakîm’deki belâğat, derece-i i’caza çıkmış. Kimsenin haddi değil ki ona yetişsin. Öyle de; mu’cizat-ı Ahmediye’nin bir âyinesi olan On Dokuzuncu Mektub ve mu’cizat-ı Kur’âniyenin bir tercümanı olan Yirmi Beşinci Söz ve Kur’ânın bir nevi tefsiri olan Risâle-i Nur eczalarında tevâfukat, umum kitapların fevkınde bir derece-i garabet gösteriyor. Ve ondan anlaşılıyor ki; mu’cizat-ı Kur’âniye ve mu’cizat-ı Ahmediye’nin bir nevi kerâmetidir ki, o âyinelerde tecelli ve temessül ediyor.

İkinci İşâret: Hizmet-i Kur’âniyeye âid inâyât-ı Rabbânîyenin ikincisi şudur ki: Cenâb-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yarım ümmi, diyar-ı gurbette, kimsesiz, ihtilattan men’edilmiş bir tarzda; kuvvetli, ciddî, samîmi, gayyur, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılınç olan kardeşleri bana muavin ihsan etti. Zaîf ve âciz omuzuma çok ağır gelen vazife-i Kur’âniyeyi, o kuvvetli omuzlara bindirdi. Kemâl-i kereminden, yükümü hafifleştirdi.

Dinle
-