Birinci İşâret: Şeâir-i İslâmiyyeyi tağyire teşebbüs edenlerin senedleri ve hüccetleri, yine her fenâ şeylerde olduğu gibi, ecnebileri körü körüne taklidcilik yüzünden geliyor. Diyorlar ki:
“Londra’da ihtida edenler ve ecnebilerden îmana gelenler; memleketlerinde ezan ve kâmet gibi çok şeyleri kendi lîsanlarına tercüme ediyorlar, yapıyorlar. Âlem-i İslâm onlara karşı sükût ediyor, i’tirâz etmiyor. Demek bir cevaz-ı şer’î var ki, sükût ediliyor?”
Elcevab: Bu kıyasın o kadar zâhir bir farkı var ki, hiçbir cihette onlara kıyas etmek ve onları taklid etmek zîşuurun kârı değildir. Çünkü; ecnebi diyarına, lîsan-ı şerîatta “Dâr-ı Harb” denilir. Dâr-ı Harbde çok şeylere cevaz olabilir ki, “Diyar-ı İslâm”da mesağ olamaz.
Hem Firengistan diyarı, Hıristiyan şevketi dâiresidir. Istılahat-ı şer’iyenin maânîsini ve kelimât-ı mukaddesenin mefâhimini lîsan-ı hal ile telkin edecek ve ihsas edecek bir muhit olmadığından; bilmecbûriye kudsî maânî, mukaddes elfâza tercih edilmiş; maânî için elfâz terkedilmiş, ehvenüşşer ihtiyar edilmiş.