Tesbih gibi nazmeyleyip kaldıracak; arzımızı, şümûsu, nücumu, hasra gelmez
Şu fezânın başına hem sinesine takacak öyle kuvvetli ele bir kimse mâlik olmasa
Dünyada hiçbir şeyde dâva-yı halk edip iddia-yı îcad edemez.
Mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sinek, nasıl onun ihyası kudrete ağır gelmez.
Şu dünyanın mevti de, ihyası da öyledir. Bütün zîruh ihyası onda fazla nazlanmaz.
Değil tâbi’ tabiat, belki matba’. Değil nakkaş, o belki bir nakıştır.
Değil fâil, o kabildir. Değil masdar, o mistardır.
Değil nâzım, o nizâmdır.
Değil kudret, o kanundur. İradî bir şeriattır, değil hâric hakikatdar.
Vicdanda mündemiçtir, bir incizab ve cezbe. Bir câzibin cezbiyle dâim olur incizab.
Cezbe düşer zîşuur, ger Zülcemâl görünse. Etse tecelli daim pürşa’şaa bîhicab.
Bir Vâcib-ül Vücûd’a, Sahib-i Celâl ve Cemâl; şu fıtrat-ı zîşuur kat’î şehadet-meab.
Bir şahidi o cezbe, hem diğeri incizab.