Ancak, o vücûd, hâvi olduğu garîb san’at, acib nakışların şehâdetiyle, bir Sâni-i Hakîmin dest-i kudretinden çıkmış kıymettar bir hâne olup, insan o hânede emaneten oturur. O vücûdda yapılan binlerce tasarrufattan, ancak bir tane insana âidtir.
Ve keza, esbâb içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sâhibi insan iken, ef’al-i ihtiyariye nâmiyle kendisine mal zannettiği ef’alin ekl, şürb gibi en âdi bir fiilin husûlünde, yüz cüz’ünden ancak bir cüz’ü insana âidtir.
Ve keza, insanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havâssının en genişi hayal olduğu halde, o hayal, akıl ve aklın semerelerini ihâta edemez. Bunları, bu kadar büyük iken, nasıl dâire-i ihtiyarına idhal edip, onlarla iftihar ediyorsun?
Ve keza, şuurî olmaksızın, senin lehine ve aleyhine çok fiiller cereyan etmektedir. O fiiller şuurî oldukları halde, şuurun taallûk etmediğinden sâbit olur ki, o fiillerin fâili bir Sâni-i Zîşuur’dur. Ne sen fâilsin ve ne senin esbâbın... Binâenaleyh,, mâlikiyet dâvasından vazgeç. Kendini mehâsin ve kemâlâta masdar olduğunu zannetme. Ve kat’iyyen bil ki, senden sana yalnız noksan ve kusur vardır. Çünkü sû-i ihtiyarınla, sana verilen kemâlâtı bile tağyir ediyorsun. Senin hânen hükmünde bulunan cesedin bile emanettir. Mehâsinin hep mevhubedir; seyyiatın meksûbedir. Binâenaleyh,
Üçüncü Hastalık: “Gurur”dur.
Evet gurur ile insan maddî ve ma’nevî kemâlât ve mehâsinden mahrum kalır. Eğer gurur sâikasiyle başkaların kemâlâtına tenezzül etmeyip, kendi kemâlâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır. Böyle insanlar, ma’lûmat ve keşfiyatlarını daha yüksek görmekle, eslâf-ı îzamın irşâdat ve keşfiyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama ma’rûz kalarak bütün bütün çizgiden çıkarlar. Halbuki eslâf-ı îzamın kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı, bunlar kırk senede bulamazlar.
Dördüncü Hastalık: “Sû-i zan”dır.
Evet insan hüsn-i zanna me’murdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir.