Diğer kısmı Endülüs’te, bir kısmı Yemen’de, bir kısmı Sibirya’dan başka yerde bulunmuyor. Binânın yapılması zamanında aynı günde şark, şimâl, garb, cenubtan o cevherli taşlar kolaylıkla celbolup yapıldığını görsen; hiç şübhen kalır mı ki; o kasrı yapan usta bütün küre-i arza hükmeden bir hâkim-i mu’cizekârdır.
İşte her bir hayvan, öyle bir kasr-ı İlâhîdir. Husûsan insan, o kasırların en güzeli ve o sarayların en acîbidir. Ve bu insan denilen sarayın cevherleri; bir kısmı âlem-i ervahtan, bir kısmı âlem-i misâlden ve Levh-i Mahfûzdan ve diğer bir kısmı da hava âleminden, nur âleminden, anâsır âleminden geldiği gibi; hâcâtı ebede uzanmış, emelleri semavât ve arzın aktarında intişâr etmiş, râbıtaları, alâkaları dünya ve âhiret edvârında dağılmış bir saray-ı acîb ve bir kasr-ı garîbtir.
İşte ey kendini insan zanneden insan! Mâdem mâhiyetin böyledir; seni yapan ancak o zât olabilir ki: Dünya ve âhiret birer menzil, arz ve semâ birer sâhife, ezel ve ebed dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir zât olabilir. Öyle ise, insanın mâbudu ve melcei ve halâskârı o olabilir ki; arz ve semâya hükmeder, dünya ve ukbâ dizginlerine mâliktir.
İkinci Remiz: Ba’zı eblehler var ki, Güneşi tanımadıkları için, bir âyinede Güneşi görse, âyineyi sevmeye başlar. Şedid bir his ile onun muhafazasına çalışır. Tâ ki içindeki Güneşi kaybolmasın. Ne vakit o ebleh; Güneş âyinenin ölmesiyle ölmediğini ve kırılmasiyle fenâ bulmadığını derketse, bütün muhabbetini gökteki Güneşe çevirir. O vakit anlar ki, âyinede görülen Güneş; âyineye tâbi değil, bekası ona mütevakkıf değil. Belki Güneştir ki, o âyineyi o tarzda tutuyor ve onun parlamasına ve nuruna meded veriyor. Güneşin bekası onunla değil; belki âyinenin hayatdar parlamasının bekası, Güneşin cilvesine tâbidir.
Ey insan! Senin kalbin ve hüviyet ve mâhiyetin bir âyinedir. Senin fıtratında ve kalbinde bulunan şedid bir muhabbet-i beka, o âyine için değil ve o kalbin ve mâhiyetin için değil. Belki o âyinede isti’dâda göre cilvesi bulunan Bâki-i Zülcelâl’in cilvesine karşı muhabbetindir ki, belâhet yüzünden o muhabbetin yüzü başka yere dönmüş. Mâdem öyledir “Yâ Bâki, Entel-Bâki” de! Yâni “Mâdem sen varsın ve bâkisin; fenâ ve adem ne isterse bize yapsın, ehemmiyeti yok!..”