Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 131
(88-221)

İlm-i Kelâm’ın büyük imamlarından meşhur Ebû İshak-ı İsferânî naklediyor ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm direğin yanına gitmedi; belki direk onun emriyle, onun yanına geldi. Sonra emretti, yerine döndü. Hazret-i Übey İbn-i Kâ’b der ki: Şu hâdise-i hârikadan sonra Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: “Direk, minberin altına konulsun.” Minberin altına konuldu, tâ mescid-i şerîfin tâmiri için hedmedilinceye kadar. O vakit Hazret-i Übey İbn-i Kâ’b yanına aldı, çürüyünceye kadar muhafaza edildi. Meşhur Hasan-ı Basrî, şu hâdise-i mu’cizeyi şâkirdlerine ders verdiği vakit, ağlardı ve derdi ki: “Ağaç, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a meyl ve iştiyak gösteriyor.. sizler daha ziyâde iştiyâka, meyle müstehaksınız... Bizde deriz ki: Evet hem O’na iştiyak ve meyl ve muhabbet, O’nun Sünnet-i Seniyesine ve Şerîat-ı Garrâsına ittiba’ iledir.

Bir Nükte-i Mühimme: Eğer denilse: Neden Gazve-i Hendek’te dört avuç taamla bin adamı doyurmak olan mu’cize-i taamiye ve mübârek parmaklarından akan su ile, bin beş yüz kişiye suyu doyuruncaya kadar içiren mu’cize-i mâiye, neden şu Hanîn-i Ciz’ mu’cizesi gibi şa’şaa ile çok kesretli tarîklerle nakledilmemiş? Halbuki o ikisi, bundan daha ziyâde bir cemâatte vuku bulmuş...

Elcevab: Zuhûr eden mu’cizeler, iki kısımdır. Bir kısmı, nübüvveti tasdik ettirmek için, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm elinde izhar ediliyor. Hanîn-i Ciz’ şu nevidendir ki, sırf nübüvvetin tasdiki için bir hüccet olarak zuhûra gelmiş ki: Mü’minlerin îmanını ziyâdeleştirmek ve münâfıkları ihlasa ve îmana sevketmek ve küffârı îmana getirmek için zâhir olmuş. Onun için avam ve havas herkes onu gördü, onun neşrine fazla ihtimam edildi. Fakat şu mu’cize-i taamiye ve mu’cize-i mâiye ise, mu’cizeden ziyâde bir kerâmettir, belki kerâmetten ziyâde bir ikramdır, belki ikramdan ziyâde ihtiyaca binâen bir ziyafet-i Rahmâniyedir. Onun için çendan da’va-yı Nübüvvete delildir ve mu’cizedir; fakat asıl maksad: Ordu aç kalmış, bir çekirdekten bin batman hurmayı halkettiği gibi, Cenâb-ı Hak hazine-i gaybdan bir sa’ taamdan, bin adama ziyafet veriyor. Hem susuz kalmış mücâhid bir orduya, kumandan-ı a’zamın parmaklarından âb-ı kevser gibi su akıttırıp içiriyor. İşte şu sır içindir ki, mu’cize-i taamiye ve mu’cize-i mâiyenin her bir misâli, Hanîn-i Ciz’ derecesine çıkmıyor. Fakat o iki mu’cizenin cinsleri ve nevileri külliyet i’tibâriyle, Hanîn-i Ciz’ gibi mütevatir ve kesretlidir. Hem taamın bereketini ve parmaklarından suyun akmasını herkes göremiyor, yalnız eserlerini görüyor. Direğin ağlamasını ise herkes işitiyor. Onun için fazla intişar etti.

Dinle
-