Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 132
(88-221)

Eğer denilse: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın her hâl ve hareketini kemâl-i ihtimam ile Sahâbeler muhafaza ederek nakletmişler. Böyle mu’cizât-ı azîme, neden on-yirmi tarîk ile geliyor? Yüz tarîk ile gelmeli idi. Hem neden Hazret-i Enes, Câbir, Ebû Hüreyre’den çok geliyor; Hazret-i Ebû Bekir ve Ömer az rivayet ediyor?

Elcevab: Birinci şıkkın cevabı, Dördüncü İşâretin Üçüncü Esasında geçmiş. İkinci şıkkın cevabı ise: Nasılki insan, bir ilâca muhtaç olsa, bir tabibe gider; hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder; mes’ele-i şer’iyye, müftüden haber alınır ve hâkezâ... Öyle de, sahâbe içinde Ehâdîs-i Nebeviyeyi gelecek asırlara ders vermek için, ulemâ-i sahâbeden bir kısım, ona ma’nen muvazzaf idiler. Bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı. Evet Hazret-i Ebû Hüreyre bütün hayatını, hadîsin hıfzına vermiş; Hazret-i Ömer, siyaset âlemiyle ve hilâfet-i kübrâ ile meşgul imiş. Onun için, ehâdîsi, ümmete ders vermek için, Ebû Hüreyre ve Enes ve Câbir gibi zâtlara i’timad edip; ondan, rivayeti az ederdi. Hem mâdem Sıddîk, sadûk, sâdık ve musaddak bir sahâbenin meşhur bir namdarı, bir tarîk ile bir hâdiseyi haber verse; yeter denilir, başkasının nakline ihtiyaç da kalmaz. Onun için ba’zı mühim hâdiseler, iki-üç tarîk ile geliyor.

ON BİRİNCİ İŞÂRET: Onuncu İşâret, nasılki şecer tâifesindeki mu’cize-i Nebeviyyeyi gösterdi. On Birinci İşâret dahi, cemâdatta taş ve dağ tâifesinin mu’cize-i Nebeviyyeyi gösterdiklerine işâret edecek. İşte biz de, o çok kesretli misâllerinden yedi-sekiz misâli zikredeceğiz:

Birinci Misâl: Allâme-i Mağrib Hazret-i Kâdı-yı Iyaz, Şifâ-i Şerîf’inde ulvî bir senedle ve Buhârî sâhibi gibi mühim imamlardan nakl-i sahîh ile haber veriyorlar ki: Hâdim-i Nebevî Hazret-i İbn-i Mes’ud der ki: Biz, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanında taam yerken, taamın tesbihlerini işitiyorduk.

İkinci Misâl: Nakl-i sahîh ile, Enes ve Ebû Zer’den kütüb-ü sahîha haber veriyorlar ki: Hazret-i Enes (hâdim-i Nebevî) demiş ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanında idik. Avucuna küçük taşları aldı: Mübârek elinde tesbih etmeye başladılar; sonra Ebû Bekir-is-Sıddîk’ın eline koydu, yine tesbih ettiler. Ebû Zerr-i Gıffârî tarîkında der ki: Sonra Hazret-i Ömer’in eline koydu, yine tesbih ettiler. Sonra aldı yere koydu, sustular. Sonra yine aldı, Hazret-i Osman’ın eline koydu, yine tesbihe başladılar. Sonra Hazret-i Enes ve Ebû Zerr diyorlar ki: “Ellerimize koydu, sustular.”

Dinle
-