Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebû Bekir-is-Sıddîk, Ömerü’l-Faruk ve Osman-ı-Zinnûreyn ile Uhud Dağı’nın başına çıktılar. Cebel-i Uhud ya onların mehabetlerinden veya kendi sürur ve sevincinden lerzeye geldi, kımıldandı. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki:
Şu hadîs, Hazret-i Ömer ve Osman şehîd olacaklarına bir ihbar-ı gaybîdir. Şu misâlin tetimmesi olarak nakledilmiş ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Mekke’den hicret ettiği ve küffarlar tâkibe çıktıkları vakit, Sebîr nâmındaki dağa çıktılar. Sebîr dedi: “Yâ Resûlallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni tâzib eder. Onun için korkarım.” Cebel-i Hira çağırdı:
“Bana gel.” Bu sır içindir ki, ehl-i kalb, Sebîr’de havf ve Hirâ’da da emniyeti hissederler. Bu misâlden anlaşılır ki: O koca dağlar, birer müstakil abddir, müsebbihtir ve vazifedardırlar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ı tanır ve severler; başıboş değillerdir.
Altıncı Misâl: Nakl-i sahîh ile Abdullah İbn-i Ömer’den haber veriyorlar ki, demiş: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm minberde hutbe okurken
âyetini okudu. Ve dedi:
dediği vakit, minber öyle sarsıldı ve öyle lerzeye geldi ve titredi, korktuk ki; Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı düşürecek bir derecede sallandı.
Yedinci Misâl: Nakl-i sahîh ile, Habr-ül Ümme ve Tercümanü’l-Kur’ân olan Hazret-i İbn-i Abbas ve hâdim-i Nebevî ve ulemâ-i azîme-i sahâbeden olan İbn-i Mes’ud’dan haber veriyorlar ki, demişler: