Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 213
(88-221)

          Şu üç suâl-i müşkilin muammasını, bir elçi vasıtasiyle umum zîşuurlara açtırmak istemesine mukabil; en vâzıh bir sûrette ve en a’zamî bir derecede hakâik-i Kur’âniye vasıtasiyle o tılsımı açan ve o muammayı halleden, yine bilbedâhe O Zâttır.

Hem şu âlemin Sâni’-i Zülcelâl’i, bütün güzel masnûâtiyle kendini zîşuur olanlara tanıttırması ve kıymetli nimetler ile kendini onlara sevdirmesi bizzarure onun mukabilinde, zîşuur olanlara marziyatı ve arzu-yu İlahiyelerini bir elçi vasıtasiyle bildirmesini istemesine mukabil; en a’lâ ve ekmel bir sûrette, Kur’ân vasıtasiyle o marziyat ve arzuları beyân eden ve getiren, yine bilbedâhe O Zâttır.

Hem Rabbü’l-âlemîn, meyve-i âlem olan insana âlemi içine alacak bir vüs’at-ı isti’dât verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyya ettiğinden ve hissiyatça kesrete, dünyaya mübtelâ olduğundan, bir rehber vasıtasiyle, yüzlerini kesretten vahdete, fâniden bâkiye çevirmek istemesine mukabil; en a’zam bir derecede, en eblâğ bir sûrette, Kur’ân vasıtasiyle en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve risâletin vazifesini en ekmel bir tarzda îfa eden, yine bilbedâhe O Zâttır.

İşte mevcûdâtın en eşrefi olan zîhayat ve zîhayat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakîki insan ve hakîki insan içinde geçmiş vezâifi en a’zamî bir derecede, en ekmel bir sûrette îfa eden ZÂT; elbette bir mi’rac-ı a’zam ile Kab-ı Kavseyn’e çıkacak, saâdet-i ebediye kapısını çalacak, hazine-i rahmeti açacak, îmanın hakâik-i gaybiyesini görecek, yine O olacaktır.

Sâbian: Bilmüşahede şu masnûatta gâyet güzel tahsinat, nihayet derecede süslü tezyinat vardır. Ve bilbedâhe şöyle tahsinat ve tezyinat, onların Sâni’inde, gâyet şiddetli bir irade-i tahsin ve kasd-ı tezyin var olduğunu gösterir. Ve irade-i tahsin ve tezyin ise; bizzarure o Sâni’de, san’atına karşı kuvvetli bir rağbet ve kudsî bir muhabbet olduğunu gösterir. Ve masnûat içinde en câmi’ ve letâif-i san’atı birden kendinde gösteren ve bilen ve bildiren ve kendini sevdiren ve başka masnûattaki güzellikleri mâşâallah deyip istihsan eden, bilbedâhe o san’atperver ve san’atını çok seven Sâni’in nazarında en ziyâde mahbub, O olacaktır.

İşte masnûatı yaldızlayan mezâya ve mehâsine ve mevcûdâtı ışıklandıran letâif ve kemâlâta karşı, “Sübhanallah! Mâşâallah! Allahü Ekber!” diyerek semavâtı çınlattıran ve Kur’ânın nağamâtiyle kâinatı velveleye verdiren, istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile, berr ve bahri cezbeye getiren, yine bilmüşahede O Zâttır.

Dinle
-