Mektubat | Yirminci Mektup | 250
(222-258)

Meselâ: Nasılki kemerli kubbelerdeki ustalık san’atı, o kubbedeki taşlara havale edilse ve bir taburun zabite âid idaresi, neferata bırakılsa; ya hiç vücûda gelmez, veyahut çok müşkilât ve karışıklık içinde intizamsız bir vaziyet alacak. Halbuki o kubbelerdeki taşlara vaziyet vermek için, taş nev’inden olmayan bir ustaya verilse ve taburdaki neferatın idaresi, mertebe i’tibâriyle zabitlik mâhiyetini haiz olan bir zabite havale edilse; hem san’at kolay olur, hem tedbir ve idare suhûletli olur. Çünkü: Taşlar ve neferler birbirine mâni’ olurlar; usta ve zabit ise, mânisiz her noktaya bakar, idare eder.

İşte Vâcibü’l-Vücûd’un mâhiyet-i kudsiyyesi, mâhiyat-ı mümkinat cinsinden değildir. Belki bütün hakâik-i kâinat, o mâhiyetin Esmâ-i Hüsnâsından olan Hak isminin şuâlarıdır. Mâdem mâhiyet-i mukaddesesi hem Vâcibü’l-Vücûddur, hem maddeden mücerreddir, hem bütün mahiyata muhâliftir; misli, misâli, mesîli yoktur. Elbette O Zât-ı Zülcelâl’in o kudret-i ezeliyesine nisbeten bütün kâinatın idaresi ve terbiyesi; bir bahar, belki bir ağaç kadar kolaydır. Haşr-i A’zam ve dâr-ı Ahiret, Cennet ve Cehennem’in îcadı; bir güz mevsiminde ölmüş ağaçların yeniden bir baharda ihyâları kadar kolaydır.

Üçüncü Sır: Adem-i tahayyüz ve adem-i tecezzinin nihayet derecede olan kolaylığa sebebiyet vermelerinin sırrı ise şudur ki: Mâdem Sâni-i Kadîr mekândan münezzehtir, elbette kudretiyle her mekânda hazır sayılır. Ve mâdem tecezzi ve inkısam yoktur; elbette her şey’e karşı, bütün esmâsiyle müteveccih olabilir. Ve mâdem heryerde hâzır ve herşey’e müteveccih olur.. öyle ise mevcûdât ve vesâit ve ecrâm onun ef’aline mümânaat etmez, ta’vik etmez, belki hiç lüzum yok. Faraza lüzum olsa, elektriğin telleri gibi ve ağacın dalları gibi ve insanın damarları gibi; eşya, vesile-i teshilât ve vasıta-i vusûl-ü hayat ve sebeb-i sür’at-i ef’al hükmüne geçer. Ta’vik, takyid, men’ ve müdahale şöyle dursun; belki teshil ve tesri’ ve îsâle vesîle hükmüne geçer. Demek, Kadîr-i Zülcelâl’in tasarrufat-ı kudretine herşey itâat ve inkıyad cihetinde -ihtiyaç yok- eğer ihtiyaç olsa kolaylığa vesile olur.

Elhâsıl: Sâni-i Kadîr; külfetsiz, mualecesiz, sür’atle, suhûletle herşey’i o şey’e lâyık bir sûrette halkeder. Külliyâtı, cüz’iyât kadar kolay îcad eder. Cüz’iyâtı, külliyât kadar san’atlı halkeder. Evet külliyâtı ve semavâtı ve arzı halkeden kimse, semavât ve arzda olan cüz’iyâtı ve efrad-ı zîhayatiyeyi halkeden elbette yine O’dur ve O’ndan başka olamaz. Çünkü o küçük cüz’iyat; o külliyatın meyveleri, çekirdekleri, misâl-i musağğarlarıdır.

Dinle
-