Mektubat | Yirminci Mektup | 251
(222-258)

Hem o cüz’iyatı îcad eden kim ise, cüz’iyatı ihâta eden unsurları ve semavât ve arzı dahi o halketmiştir. Çünkü görüyoruz ki; cüz’iyat külliyata nisbeten birer çekirdek, birer küçük nüsha hükmündedir. Öyle ise o cüz’îleri halkeden Zât’ın elinde, anâsır-ı külliye ve semavât ve arz bulunmalıdır. Tâ ki, hikmetinin düstûrlariyle ve ilminin mîzanlariyle o küllî ve muhît mevcûdâtın hülâsalarını, ma’nalarını, nümûnelerini; o küçücük misâl-i musağğarlar hükmünde olan cüz’iyatta dercedebilsin. Evet acâib-i san’at ve garâib-i hilkat noktasında cüz’iyat, külliyattan geri değil; çiçekler, yıldızlardan aşağı değil; çekirdekler, ağaçların mâdununda değil; belki çekirdekteki nakş-ı kader olan ma’nevî ağaç, bağdaki nesc-i kudret olan mücessem ağaçtan daha acibdir. Ve hilkat-ı insaniye, hilkat-ı âlemden daha acibdir. Nasılki bir cevher-i ferd üstünde, esîr zerrâtiyle bir Kur’ân-ı hikmet yazılsa, semavât yüzündeki yıldızlarla yazılan bir Kur’ân-ı azametten kıymetçe daha ehemmiyetli olabilir. Öyle de; çok küçük cüz’iyatlar var, mu’cizat-ı san’atça külliyattan üstündür.

Beşincisi: Sâbık beyânatımızda, îcad-ı mahlûkatta görünen hadsiz kolaylık, gâyet derecede çabukluk, nihayetsiz sür’at-i ef’al, nihayetsiz suhûletle îcad-ı eşyanın sırlarını, hikmetlerini bir derece gösterdik. İşte şu nihayetsiz sür’at ve hadsiz suhûletle vücûd-u eşya, ehl-i hidâyete şöyle kat’i bir kanaat verir ki: Mahlûkatı îcad eden Zât’ın kudretine nisbeten; Cennetler, baharlar kadar, baharlar bahçeler kadar, bahçeler çiçekler kadar kolay gelir.

sırriyle, nev’-i beşerin Haşr ve Neşri, birtek nefsin imâte ve ihyâsı gibi suhûletlidir.

tasrihiyle, bütün insanları haşirde ihyâ etmek; istirahat için dağılan bir orduyu bir boru sesiyle toplamak kadar kolaydır.

İşte şu hadsiz sür’at ve nihayetsiz suhûlet, bilbedâhe kudret-i Sâni’in kemâline ve herşey ona nisbeten kolay olduğuna delil-i kat’i ve bürhan-ı yakînî olduğu halde; ehl-i dalâletin nazarında, Sâni’in kudretiyle eşyanın teşkili ve îcadı ki, vücub derecesinde suhûletlidir. Bin derece muhâl olan kendi kendine teşekkül ile iltibasa sebeb olmuştur. Yâni ba’zı âdi şeylerin vücûda gelmelerini çok kolay gördükleri için, onların teşkilini, teşekkül tevehhüm ediyorlar. Yâni îcad edilmiyorlar. Belki kendi kendine vücûd buluyorlar.

İşte gel ahmaklığın nihayetsiz derecatına bak ki; nihayetsiz bir kudretin delilini, onun ademine delil yapar; nihayetsiz muhâlât kapısını açar. Çünkü o halde Sâni-i âlem’e lâzım olan nihayetsiz kudret ve muhît ilim gibi evsâf-ı kemâl, her mahlûkun her zerresine verilmek lâzım gelir; tâ kendi kendine teşekkül edebilsin.

Dinle
-