Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 314
(310-346)

          Hâşâ !-muavenetsiz, ilimsiz birtek insanın fikrinin tasnîâtı olsun ve yakınında Onu temaşa eden ve merakla dikkat eden büyük zekâlar, ulvî dehalar onda hiçbir zaman hiçbir cihette sahtekârlık ve tasannu’ eserini görmesin.. dâima ciddiyeti, samimiyeti, ihlâsı bulsun! Bu ise yüz derece muhal olmakla beraber; bütün ahvâliyle, akvâliyle, harekâtiyle bütün hayatında emâneti, îmanı, emniyeti, ihlası, ciddiyeti, istikameti gösteren ve ders veren ve sıddîkinleri yetiştiren en yüksek, en parlak, en âlî haslet telakki edilen ve kabûl edilen bir zâtı; en emniyetsiz, en ihlâssız, en i’tikadsız farzetmekle, muzaaf bir muhali vâki görmek gibi şeytanı dahi utandıracak bir hezeyan-ı fikrîdir. Çünkü, şu mes’elenin ortası yoktur. Zîra farz-ı muhal olarak Kur’ân Kelâmullah olmazsa, arştan ferşe düşer gibi sukut eder. Ortada kalmaz. Mecma-i hakâik iken, menba’-ı hurafat olur ve o hârika fermanı gösteren zât, -hâşâ sümme hâşâ- eğer Resulullah olmazsa; a’lâ-yı illiyyînden esfel-i safilîne sukut etmek ve menba’-ı kemâlât derecesinden mâden-i desâis makamına düşmek lâzımgelir. Ortada kalamaz. Zîra Allah nâmına iftira eden, yalan söyleyen en ednâ bir dereceye düşer. Bir sineği, dâimî bir sûrette tavus görmek ve tavusun büyük evsâfını onda her vakit müşahede etmek ne kadar muhal ise, şu mes’ele de öyle muhaldir. Fıtraten akılsız, sarhoş bir divâne lâzım ki, buna ihtimal versin.

Râbian: Hem Kur’ânı, kelâm-ı beşer farzetmek lâzımgelir ki; Benî Âdem’in en büyük ve muhteşem ordusu olan ümmet-i Muhammediyenin (A.S.M.) mukaddes bir kumandanı olan Kur’ân, bilmüşahede kuvvetli kanunlariyle, esaslı düstûrlariyle, nâfiz emirleriyle o pek büyük orduyu, iki cihanı fethedecek bir derecede bir intizam verdiği ve bir inzibat altına aldığı ve maddî ve ma’nevî teçhiz ettiği ve umum efradın dereca- tına göre akıllarını ta’lim ve kalblerini terbiye ve ruhlarını teshir ve vicdanlarını tathir, âza ve cevârihlerini isti’mal ve istihdam ettiği halde; -hâşâ, yüz bin def’a hâşâ- kuvvetsiz, kıymetsiz, asılsız bir düzme farzedip yüz derece muhali kabûl etmek lâzım gelmekle beraber.. müddet-i hayatında ciddî harekâtiyle Hakk’ın kanunlarını Benî Âdem’e ders veren ve samimî ef’aliyle hakîkatın düstûrlarını beşere ta’lim eden ve hâlis ve mâkul akvâliyle istikametin ve saadetin usûllerini gösteren ve te’sis eden ve bütün tarihçe-i hayatının şehâdetiyle Allah’ın azabından çok havf eden ve herkesten ziyâde Allah’ı bilen ve bildiren ve nev’-i beşerin beşten birisine ve küre-i arzın yarısına bin üç yüz elli sene kemâl-i haşmetle kumandanlık eden ve cihanı velveleye veren şöhretşiar şuûnâtiyle nev’-i beşerin belki kâinatın el-hak medâr-ı fahri olan bir Zâtı; hâşâ yüz bin def’a hâşâ Allah’tan korkmaz ve bilmez ve yalandan çekinmez, haysiyetini tanımaz farzetmekle, yüz derece muhali birden irtikâb etmek lâzım gelir. Çünkü: Şu mes’elenin ortası yoktur.

Dinle
-