Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 315
(310-346)

Zîra farz-ı muhal olarak Kur’ân Kelâmullah olmazsa; arştan düşse; orta yerde kalamaz. Belki yerde en yalancı birinin malı olduğunu kabûl etmek lâzımgelir. Bu ise ey şeytan, yüz derece sen katmerli bir şeytan olsan, bozulmamış hiçbir aklı kandıramazsın ve çürümemiş hiçbir kalbi ikna edemezsin.

Şeytan döndü, dedi:

— Nasıl kandıramam? Ekser insanlara ve insanın meşhur âkıllerine Kur’ânı ve Muhammed’i inkâr ettirdim ve kandırdım.

Elcevab:

— Evvelâ: Gâyet uzak mesafeden bakılsa, en büyük bir şey, en küçük bir şey gibi görünebilir. Bir yıldız, bir mum kadardır denilebilir.

Sâniyen: Hem tebeî ve sathî bir nazarla bakılsa; gâyet muhal bir şey, mümkün görünebilir.

Bir zaman bir ihtiyar adam, Ramazan hilâlini görmek için semâya bakmış. Gözüne bir beyaz kıl inmiş. O kılı Ay zannetmiş. Ay’ı gördüm demiş. İşte muhaldir ki; hilâl, o beyaz kıl olsun. Fakat, kasden ve bizzat Ay’a baktığı ve o saçı tebeî ve dolayısiyle ve ikinci derecede göründüğü için, o muhali mümkün telâkki etmiş.

Sâlisen: Hem kabûl etmemek başkadır, inkâr etmek başkadır. Adem-i kabûl bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilane bir hükümsüzlüktür. Bu sûrette çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir. Onun aklı onlarla uğraşmaz. Amma inkâr ise; o adem-i kabûl değil, belki o kabûl-ü ademdir, bir hükümdür. Onun aklı, hareket etmeye mecbûrdur. O halde senin gibi bir şeytan, onun aklını elinden alır. Sonra inkârı ona yutturur. Hem, ey şeytan, bâtılı hak ve muhali mümkün gösteren gaflet ve dalâlet ve safsata ve inad ve mağlata ve mükâbere ve iğfal ve görenek gibi şeytânî desîselerle, çok muhâlâtı intaç eden küfür ve inkârı o bedbaht insan sûretindeki hayvanlara yutturmuşsun!

Râbian: Hem “Kur’ânı kelâm-ı beşer farzetmek,” lâzım gelir ki: Âlem-i insaniyetin semâsında yıldızlar gibi parlayan Asfiyâlara, Sıddîkinlere, Aktablara bilmüşahede rehberlik eden ve bilbedâhe mütemadiyen hak ve hakkaniyeti, sıdk ve sadâkati, emn ve emâneti umum tabakat-ı ehl-i kemâle ta’lim eden ve erkân-ı îmaniyyenin hakâikıyle ve erkân-ı İslâmiyenin desâtiriyle iki cihanın saadetini te’min eden ve bu icraatının şehâdetiyle bizzarûre hâlis hak ve sâfi hakîkat ve gâyet doğru ve pek ciddî olmak lâzım gelen bir kitabı; kendi evsafının ve te’siratının ve envârının zıddiyle muttasıf tasavvur edip

Dinle
-