Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 324
(310-346)

Ezcümle: Emevîler bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem âlem-i İslâmı küstürdüler, hem kendileri de çok felâketler çektiler. Hem Avrupa milletleri, şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Alman’ın çok şeâmetli ebedî adâvetlerinden başka; Harb-i Umûmî’deki hâdisat-ı müdhişe dahi, menfî milliyetin nev’-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi. Hem bizde ibtida-i hürriyet’te, -Bâbil kal’asının harabiyeti zamanında “tebelbül-ü akvam” ta’bir edilen “teşâub-u akvam” ve o teşâub sebebiyle dağılmaları gibi- menfî milliyet fikriyle, başta Rum ve Ermeni olarak pekçok “kulüpler” nâmında sebeb-i tefrika-i kulûb, muhtelif mülteciler cem’iyyetleri teşekkül etti. Ve onlardan şimdiye kadar, ecnebilerin boğazına gidenlerin ve perîşan olanların halleri, menfî milliyetin zararını gösterdi.

Şimdi ise, en ziyâde birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telakki etmek, öyle bir felâkettir ki, târif edilmez. Âdeta bir sineğin ısırmaması için, müdhiş yılanlara arka çevirip, sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divânelikle; büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip belki ma’nen onlara yardım edip, menfî unsuriyet fikriyle şark vilayetlerindeki vatandaşlara veya cenub tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehaliki ile beraber; o cenub efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenubdan gelen Kur’ân nûru var, İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur.

İşte o dindaşlara adâvet ise; dolayısiyle İslâmiyete, Kur’âna dokunur. İslâmiyet ve Kur’âna karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet nâmına hayat-ı içtimâîyeye hizmet edeyim diye, iki hayatın temel taşlarını harab etmek; hamiyet değil, hamakattır!

Dördüncü Mes’ele: Müsbet milliyet, hayat-ı içtimâîyenin ihtiyac-ı dâhilîsinden ileri geliyor; teâvüne, tesanüde sebebdir; menfaatli bir kuvvet te’min eder; uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyâde teyid edecek bir vasıta olur.

Şu müsbet fikr-i milliyet İslâmiyet’e hâdim olmalı, kal’a olmalı, zırhı olmalı.. yerine geçmemeli.

Dinle
-