Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 329
(310-346)
Dördüncü Mebhas
[TENBİH: Yirmi Altıncı Mektub’un dört mebhâsı, birbiri ile münâsebetdar olmadığı gibi, bu Dördüncü Mebhâs’ın on mesâili dahi birbiriyle münâsebetdar değildir. Onun için, münâsebeti aramamalı. Nasıl gelmiş, öyle yazılmış. Mühim bir talebesine gönderdiği mektubun bir parçasıdır. O talebenin beş-altı suâllerine verilen cevablardır.]

Birincisi

Sâniyen: Mektubunda diyorsun: ta’bir ve tefsirinde “On sekiz bin âlem” demişler. O adedin hikmetini soruyorsun.

Kardeşim, ben şimdi o adedin hikmetini bilmiyorum; fakat bu kadar derim ki; Kur’ân-ı Hakîm’in cümleleri, birer ma’naya münhasır değil, belki nev’-i beşerin umum tabakatına hitab olduğu için, her tabakaya karşı birer ma’nayı tazammun eden bir küllî hükmündedir. Beyân olunan ma’nalar, o küllî kaidenin cüz’iyatları hükmündedirler. Herbir müfessir, herbir ârif, o küllîden bir cüz’ü zikrediyor. Ya keşfine, ya deliline veyahut meşrebine istinad edip, bir ma’nayı tercih ediyor. İşte bunda dahi bir tâife, o adede muvafık bir ma’na keşfetmiş.Meselâ: Ehl-i Velâyetin ehemmiyetle virdlerinde zikr ve tekrar ettikleri

cümlesinde; dâire-i vücub ile dâire-i imkândaki bahr-i rubûbiyet ve bahr-i ubûdiyetten tut, tâ dünya ve âhiret bahirlerine, tâ âlem-i gayb ve âlem-i şehâdet bahirlerine, tâ Şark ve Garb, Şimal ve Cenubdaki bahr-i muhitlerine, tâ Bahr-i Rum ve Fars bahrine, tâ Akdeniz ve Karadeniz ve Boğazına ki mercan denilen balık ondan çıkıyor– tâ Akdeniz ve Bahr-i Ahmer’e ve Süveyş Kanalı’na, tâ tatlı ve tuzlu sular denizlerine, toprak tabakası altındaki tatlı ve müteferrik su denizleriyle, üstündeki tuzlu ve muttasıl denizlerine, tâ Nil ve Dicle ve Fırat gibi,

Dinle
-