Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 331
(310-346)
İkinci Mes’ele

Eski hocanın suâl ettiği üç mes’elenin izâhâtı, Risâle-i Nur’un eczalarında vardır. Şimdilik icmalî bir işâret edeceğiz:

Birinci Suâli: Muhyiddin-i Arabî, Fahreddin-i Râzî’ye mektubunda demiş: “Allah’ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır.” Bu ne demektir, maksad nedir? soruyor.

Evvelâ: Ona okuduğun Yirmi İkinci Söz’ün Mukaddemesinde, tevhid-i hakîki ile tevhid-i zâhirînin farkındaki misal ve temsil, maksada işâret eder. Otuz İkinci Söz’ün İkinci ve Üçüncü Mevkıfları ve Makasıdları, o maksadı îzah eder.

Ve sâniyen: Usûl-üd din imamları ve ulemâ-i İlm-i Kelâm’ın akaide dâir ve vücûd-u Vâcibü’l-Vücûd ve Tevhid-i İlâhîye dâir beyânatları, Muhyiddin-i Arabî’nin nazarında kâfi gelmediği için, İlm-i Kelâm’ın imamlarından Fahreddin-i Râzî’ye öyle demiş.

Evet İlm-i Kelâm vasıtasiyle kazanılan Mârifet-i İlâhîye, mârifet-i kâmile ve huzur-u tam vermiyor. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın tarzında olduğu vakit, hem mârifet-i tâmmeyi verir, hem huzur-u etemmi kazandırır ki; inşâallah Risâle-i Nur’un bütün eczaları, o Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın cadde-i nurânîsinde birer elektrik lâmbası hizmetini görüyorlar.

Hem, Muhyiddin-i Arabî’nin nazarına, Fahreddin-i Râzî’nin İlm-i Kelâm vasıtasiyle aldığı mârifetullah ne kadar noksan görülüyor; öyle de; tasavvuf mesleğiyle alınan mârifet dahi, Kur’ân-ı Hakîm’den doğrudan doğruya veraset-i nübüvvet sırriyle alınan mârifete nisbeten o kadar noksandır. Çünkü: Muhyiddin-i Arabî mesleği, huzur-u dâimî kazanmak için

deyip, kâinatın vücûdunu inkâr edecek bir tarza kadar gelmiş. Ve sâirleri ise, yine huzur-u dâimîyi kazanmak için

deyip, kâinatı nisyan-ı mutlak altına almak gibi acib bir tarza girmişler. Kur’ân-ı Hakîm’den alınan mârifet ise, huzur-u dâimîyi vermekle beraber, ne kâinatı mahkûm-u adem eder, ne de nisyan-ı mutlakta hapseder. Belki başıbozukluktan çıkarıp, Cenâb-ı Hak nâmına istihdam eder. Herşey mir’at-ı mârifet olur. Sa’dî-i Şirâzî’nin dediği gibi:

Dinle
-