Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 333
(310-346)

Yâni, bütün enva’-ı hayvanatın muhtelif derecâtı kadar, birtek nev’ olan insan ile, o vezaifi gördürmek irade etmiş ki; insanların kuvalarına ve hissiyatlarına fıtraten bir had bırakmamış; fıtrî bir kayıd koymamış, serbest bırakmış. Sâir hayvanatın kuvaları ve hissiyatları mahduddur, fıtrî bir kayıd altındadır. Halbuki insanın her kuvası, hadsiz bir mesafede cevelân eder gibi, gayrı mütenahî cânibine gider. Çünkü insan, Hâlıkı Kâinat’ın esmâsının nihayetsiz tecellilerine bir âyine olduğu için, kuvalarına nihayetsiz bir isti’dâd verilmiş. Meselâ insan hırs ile, bütün dünya ona verilse diyecek. Hem hodgâmlığiyle, kendi menfaatine binler adamın zararını kabûl eder. Ve hâkezâ... Ahlâkı seyyiede hadsiz derecede inkişafları olduğu ve Nemrudlar ve Fir’avnlar derecesine kadar gittikleri ve sîga-i mübalağa ile zalûm olduğu gibi, ahlâkı hasenede dahi hadsiz bir terakkiyata mazhar olur, enbiya ve sıddıkîn derecesine terakki eder.

Hem insan hayvanların aksine olarak hayata lâzım herşey’e karşı cahildir, herşey’i öğrenmeye mecbûrdur. Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için, sîga-i mübalağa ile cehûldür. Hayvan ise, dünyaya geldiği vakit hem az şeylere muhtaç, hem muhtaç olduğu şeyleri bir-iki ayda belki bir-iki günde, ba’zan bir-iki saatte bütün şerâit-i hayatını öğrenir. Güya bir başka âlemde tekemmül etmiş, öyle gelmiş. İnsan ise, bir-iki senede ancak ayağa kalkar, on beş senede ancak menfaat ve zararı farkeder. İşte cehûl mübalağası, buna da işâret eder.

Dördüncü Mes’ele

ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti, çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırrı hikmeti şudur ki: İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüd ettikleri için, her zaman tecdidi îmana muhtaçtır. Zîra insanın herbir ferdinin ma’nen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âher sayılır. Çünkü: Zaman altına girdiği için o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âher şeklini giyer.

Hem insanda bu taaddüd ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir, dâima tenevvü’ ediyor;

Dinle
-