Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 350
(348-389)

Üçüncü kısım ki, Rü’yayı Sadıkâdır. O, doğrudan doğruya mâhiyet-i insaniyedeki lâtife-i Rabbânîyye, âlem-i şehâdetle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanmasiyle ve durmasiyle, âlem-i gayba karşı bir münâsebet bulur, bir menfez açar. O menfez ile, vukua gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar ve Levh-i Mahfuz’un cilveleri ve mektûbât-ı kaderiyenin nümuneleri nev’inden birisine rastgelir, ba’zı vakıat-ı hakîkiyeyi görür. Ve o vakıatta, ba’zan hayal tasarruf eder, sûret libasları giydirir. Bu kısmın çok enva’ı ve tabakatı var. Ba’zı aynen gördüğü gibi çıkar, ba’zan bir ince perde altında çıkıyor, ba’zan kalınca bir perde ile sarılıyor.

Hadîs-i şerifte gelmiş ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bidayet-i vahiyde gördüğü rü’yalar; subhun inkişafı gibi zâhir, açık, doğru çıkıyordu.

B e ş i n c i s i : Rü’yayı sadıka, hiss-i kablel vukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kablel vuku ise, herkeste cüz’î-küllî vardır. Hatta hayvanlarda dahi vardır. Hatta bir zaman ben, bu hiss-i kable’l-vukuu, zâhirî ve bâtınî meşhur duygulara ilâve olarak, insanda ve hayvanda “sâika” ve “şâika” nâmiyle aynı “sâmia” ve “bâsıra” gibi iki hiss-i âheri ilmen bulmuştum. Ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meşhur hislere; hata ederek ahmakçasına “sevk-i tabiî” diyorlar. Hâşâ sevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak insan ve hayvanı kader-i İlâhî sevkediyor. Meselâ: Kedi gibi ba’zı hayvan; gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur.

Hem rûy-i zeminin sıhhiye me’murları hükmünde ve bedevi hayvanatın cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi âkilüllâhm kuşlara bir günlük mesafeden bir hayvan cenazesinin vücûdu, o sevk-i kaderî ile ve o hiss-i kablel vuku ilhamiyle ve o sâika-i İlâhî ile bildirilir ve bulurlar.

Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu; yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o saika ilhamiyle döner, yuvasına girer. Hatta herkesin başında çok def’a tekerrür ediyor ki, birisinden bahsediyorken, âni kapı açılarak tahminin fevkınde aynı adam gelir. Hatta Kürdce durub-u emsaldendir:

Yâni: “Kurdun bahsini ettiğin zaman topuzu hazırla, vur; çünkü kurt geliyor.” Demek bir hiss-i kablel vuku’ ile, lâtife-i Rabbânîye icmalen o adamın gelmesini hisseder. Fakat aklın şuuru ihâta etmediği için; kasden değil ihtiyarsız olarak bahsetmeye sevkeder.

Dinle
-