Altıncı Nükte: Dersiniz ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ecdadlarından nebi gelmiş midir?
Elcevab: Hazreti İsmail Aleyhisselâm’dan sonra bir nassı kat’i yoktur. Ecdadlarından olmayan, yalnız Hâlid İbni Sinan ve Hanzele nâmında iki nebi gelmiştir. Fakat ecdâdı Nebi’den, Kâ’b İbni Lüeyy’in meşhur ve sarih ve tansis tarzındaki bu şiiri ki:
demesi, mu’cizekârane ve nübüvvetdârâne bir söze benzer. İmâmı Rabbânî hem delile, hem keşfe istinâden demiş ki: Hindistan’da çok nebîler gelmiştir. Fakat ba’zılarının ya hiç ümmeti olmamış veyahut mahdud birkaç adama münhasır kaldığı için iştihar bulmamışlar veyahut nebî ismi verilmemiş.
İşte İmam’ın bu düstûruna binâen, ecdâdı Nebi’den bu nevi nebîlerin bulunması mümkün.
Yedinci Nükte: Diyorsunuz ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın peder ve vâlideleri ve ceddi Abdülmuttalib’in îmanları hakkında akvâ ve esahh olan haber hangisidir?
Elcevab: Yeni Said on senedir yanında başka kitabları bulundurmuyor, bana Kur’ân yeter diyor. Böyle teferruat mesâilinde, bütün kütübü ehadîsi tedkik edip, en akvâsını yazmağa vaktim müsaade etmiyor. Yalnız bu kadar derim ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın peder ve vâlideleri ehl-i necattır ve ehl-i Cennet’tir ve ehl-i îmandır. Cenâb-ı Hak, Habîb-i Ekreminin mübârek kalbini ve o kalbin taşıdığı ferzendane şefkatini, elbette rencide etmez.Eğer denilse: Mâdem öyledir; neden onlar Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a îmana muvaffak olamadılar? Neden bi’setine yetişemediler?
Elcevab: Cenâb-ı Hak, Habîb-i Ekreminin peder ve vâlidesini, kendi keremiyle, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ferzendane hissini memnun etmek için, vâlideynini minnet altında bulundurmuyor. Vâlideynlik mertebesinden, ma’nevî evlâd mertebesine getirmemek için; hâlis kendi minnet-i rubûbiyeti altına alıp, onları mes’ud etmek ve Habîb-i Ekremini de memnun etmekliği rahmeti iktiza etmiş ki, vâlideynini ve ceddini, ona zahirî ümmet etmemiş. Fakat ümmetin meziyetini, faziletini, saâdetini onlara ihsan etmiştir. Evet âlî bir müşirin; yüzbaşı rütbesinde olan pederi, huzuruna girmesi; birbirine zıd iki hissin taht-ı te’sirinde bulunur. Pâdişâh; o müşir olan Yaveri Ekremine merhameten, pederini onun maiyetine vermiyor.